Acenta | Ticari mümessil ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi bir sıfatı olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak belirli bir bölge içinde daimi bir suretle ticari bir işletmeyi ilgilendiren akidlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı mesle |
Acir | Kiraya veren kimse |
Aciz | Ödeme güçsüzlüğü. |
Aciz vesikası | Alacaklı alacağının tamamını alamamışsa kalan miktar için kendisine verilen vesika (İİK 143) |
Açık artırma | Bir malın, teklif veren kişiler arasında en yüksek bedeli öneren kimseye satılmasını sağlayan satış biçimi. |
Ada | Çevresi yollarla sınırlandırılmış bulunan, çeşitli parselleri kapsayan arsa parçası. |
Adâd | Adetler; sayılar |
Adalet | Haklılık; hakka uygunluk |
Adem-i ifâ | Yapmamak; yerine getirmemek; borcu ödememek |
Adem-i iştirak | Katılmamak |
Adem-i selahiyet | Yetkisizlik |
Adem-i vüsuk | Gercek olmamak |
Adi kira | Kiraya verenin, belli bir ücret karşılığında bir şeyin kullanılmasını kiracıya bıraktığı sözleşme. |
Adi şirket | Iki veya daha çok kimsenin, ortak bir amaca ulaşmak için emeklerini ve mallarını birleştirmeyi kabul ettikleri sözleşme ile kurulan ortaklık. |
adli | adaletle ilgili demektir. adalet teşkilatı bünyesinde anlamına da gelir. |
Adlî kaza | Cezai, hukuki, ticari, nizalı, nizasız yargı |
Adlî müzaharet | Adli yardım |
Ahar | Başkası; üçüncü kişi; yabancı |
Ahde vefa | Söze bağlılık, sözleşmeye bağlılık |
Ahit | Söz verme |
Ahkam | Hükümler |
Ahkâmı huzuriyye | Hakim önünde yargılanmayla ilgili yöntem hükümleri |
Ahkâmı mahsusa | Özel hükümler |
Ahkâmı müteferia | Ayrıntılı hükümler |
Ahkâmı mütehalife | Aykırı değişik hükümler |
Ahvâl | Durumlar; haller; vaziyetler |
Ahval-i Şahsiye | Hakiki şahısların hukuki varlıklarıyla ilgili olan hukuki hallerdir : Doğum, evlenme, boşanma, evlat edinme, tabii bir çocuğu tanıma, ölüm vakıaları gibi (MK35 ve; Nüfus K). |
Ahz | Almak |
Ahzukabz | Bir miktar meblağın elden tesellüm edilmesi veya o miktar meblağın kasa hesabına kaydı |
Aile hukuku | Aile ilişkilerini düzeneleyen hukuk kurallarıdır. |
Aile şirketi | Bir ailenin bireylerinden oluşan ortaklık. |
Aile yurdu | Bir kimsenin, ailenin gereksiniminden büyük olmamak ve bizzat kendisinin veya ailesinin işletmesi ya da oturması koşuluyla, aile bireylerinin geçimi ve oturmasını sağlamak amacıyla ayırdığı taşınmaz ve ekleri. |
Akamet | Neticesizlik, kısırlık, sonuç alınmama. |
Akar | Taşınmaz mal; kiraya verilen ve gelir sağlayan şeyler |
Akarâtı mevkufe | Vakfedilmiş, gelir getiren mallar |
Akdetmek | Sözleşmek; kararlaştırmak; düzenlemek; bağlamak |
Akd-i mebhusünanh | Sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme |
Akd-i mezbur | Sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme |
Akd-i muvazaa | Karşılıklı ödün verilerek yapılan akit, anlaşma, sözleşme |
Akd-i sahih | Geçerli, doğru, kusursuz akit, anlaşma, sözleşme |
Anagayrimenkul | Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın bütünü. |
Anayapı | Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın esas yapı kısmı. |
Angaje | Sözle veya yazılı olarak bağlanan; bağımlı |
Ani edim | Bir anda yapılan belli davranış ya da davranışlarla yerine getirilen edim |
Anmuhakemetin | Muhakeme yaparak; yargılama yoluyla |
Antrepo | Gümrüklere gelen ticari eşyanın konulduğu, korunduğu yer; ardiye; ambar |
apostille | 5 Ekim 1961 tarihli Lahey Sözleşmesi hükümleri uyarınca, kararda imzası olan hakimin, o yargı yerinde yetkili ve görevli olduğunu gösterir tasdik şerhi. |
APPEL | İstinaf |
Arazi mahlule | Mutasarrıfın mirasçı bırakmadan ölümü ile mahlûl olan arazi-i emiriyye |
Arazi-i emiriyye | Beytülmâle ait olarak devlet tarafından kişilere dağıtılan yerler, topraklar; beylik arazi |
Arâzi-i haraciyye | Haraca bağlı arazi; |
Arâzi-i memlûke | Mülk; timar toprağı; mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler |
Arâzi-i metrûke | Halkın gereksinimi ve kullanımı için terk edilen arazi |
Arâzi-i mevât | Hiç kimsenin tasarrufu altında olmayan ve halka terk ve tahsis edilmemiş bulunan,yüksek sesli bir kimsenin sesi işitilmeyecek derecede köy ve kasabalar gibi yerlerden uzak bulunan kıraç, taşlık, pırnallık gibi yerler |
Arazi-i mevkufe | Geliri belirli bir konuya tahsis olunan yer; vakıf olunmuş arazi |
Arazi-i miriye | Devlete ait arazi |
Arâzi-i öşriye | Ürününden onda bir Devlet payı alınan ve üzerinde her türlü mülkiyet tasarrufları bulunan arazi |
Ariyet | Menkul ve muayyen bir malın karşılıksız olarak kullandırılmasının başka bir şahsa bırakılmasını ve kullanıldıktan sonra geri verilmesini tazammun eden akit(BK: 299 vd.) |
Arîz ve amîk | Genişlik ve derinliğine; enine boyuna; |
Arsa | Belediye sınırları içinde, belediye tarafından parsellenerek üzerine inşaat yapmak için ayrılan arazi parçası. |
Arsa payı | Kat mülkiyetinde arsanın, kanunda belirtilen esasa göre bağımsız bölümlere ayrılan ortak mülkiyet payı. |
Arz | Sunma; gösterme; bildirme; önüne koyma; anlatma (bir büyüğe) |
Arzuhal | Dilekçe |
Asgarî | En az; en aşağı; en azından; en düşük; en küçük |
Ashab-ı intikal | Verasetin geçişinde hak sahipleri |
Asrî | Zamana uygun; çağdaş; modern |
Ateh | Bunama; bunaklık |
Atıf | Yollama; yöneltme; yükleme; bağlama; eğme; meylettirme; ilişkili bulma |
Aval | Bonoya imza atarak sorumluluk altına girmiş kişiler lehine verilen bir tür kefalettir. |
Avans | Alacağına sayılmak üzere önceden yapılan ödeme; öndelik |
Avârız | Kazalar; belâlar; borçlanma ve hak kazanma yeterliliğini kısan veya yok eden haller |
Avdet | Dönüş; geri gelme; dönme |
Ayn | Para dışında, kazanılabilen bütün servet öğeleri |
Aynî | Mala ilişkin; eşyaya bağlı; malın mülkiyeti ile ilgili; herkese karşı ileri sürülebilen |
Ayni haklar | Eşya üzerinde doğrudan doğruya mutlak egemenlik yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklar. |
Azamî | En çok; en büyük; en yüksek |
Azil | Verilen temsil yetkisinin ortadan kaldırılması |
Azimet | Gidiş; yola çıkma |
Ağlep | Kuvvetli, Büyük. |
Abrama | Deniz taşıtlarını yönetme |
Arâzi-i mezrûa | Ekilen arazi |
Arâzi-i selîha | Çıplak arazi |
Acar | Atılgan, gözü pek, yiğit, kabadayı, yılmaz, kabına sığmaz, güçlü, becelikli |
Aleyh | Karşı, karşıt |
Argüman | Delil, Kanıt, Dayanak, Tez, Sav |
Ab-nak | Sulu, ıslak, nemli |
Anud | Çok inatçı |
Alil | Hasta, sakat |
Alâik | Alakalar |
Akdes | En mukaddes |
Adüvv | Düşman, hasım |
Aplikasyon | Yer tesbiti, tescilli haritalardaki parsel köşe noktalarının zeminde yeniden belirtilmesidir. |
Akideyn | Her akitte, akti yapan iki taraf |
Adem-i ifa | Yapmamamak,yerine getirmemek,borcu ödememek |
Azletmek | Bir kişiyi görevden almak, çıkarmak |
Ampirik | Deneye dayalı. |
Asgari | En az; en aşağı; en azından; en düşük; en küçük |
Acele İtiraz | Mahkemece verilmiş bir kararın tefhim veya tebliğinden itibaren belirli bir süre içerisinde yapılması gereken, genellikle kararı veren mahkemenin üst mahkemesine yapılan ve kanunda açıkça sayılan itiraz türüdür. |
Açık Boşluk | Somut olaya uygulanacak hükmün yasada yer almamasıdır. Kanunun soruna yanıt verememesi durumudur. |
Açık Boşluk | Somut olaya uygulanacak hükmün yasada yer almamasıdır. Kanunun soruna yanıt verememesi durumudur. |
Akabinde | Arkasından, hemen arkadan, ardından, hemen ardından Örnek: Kulağı iki kesik tırnak kıskacına aldıktan sonra başı şiddetle sağa sola sarsar, akabinde yanaklarda patlayan iki şimşek alevi gözlerden çıkar. |
Acele itiraz | Verilen kararın tefhim yada tebliğinden itibaren belirli bir süre içerisinde ( genellikle bir hafta ) yapılması gereken, kanunda açıkça sayılan itiraz türüdür. itiraz üzerine kararı veren makam değil itiraz mercii bir karar verir. |
Asli | birincil,temel olarak alınan |
ADAVET | Düşmanlık |
Acizlik Def’i | Borçlunun içine düştüğü acizlik durumunda borcunu ödemeyeceği hususunda ileri sürdüğü bir çeşit savunma, defi. |
AZINLIK HÜKÜMETİ | Parlamenter sistemlerde, parlamentoda çoğunluğu olmayan bir partinin, öbür parti ya da partilerin hükümete fiilen katılmadan dışarıdan destek vermesiyle oluşturduğu hükümet biçimi. |
atipik | Örnek dışı Düzensiz, değişik, değişken, tipik olmayan, herhangi bir grup içerisinde değerlendirilemeyen. |
adiyen darp | Her zamanki gibi. Adice. Fevkalade olmayarak. |
arşiv | belgelik, her türlü belgenin saklanıp muhafaza edildigi yer |
agoni | can çekişme hali |
ademi merkeziyet | Devlet merkezinin gücünü azaltarak yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasını savunan siyasi görüş. Adem-i merkeziyet, “merkezin yokluğu” manasına gelir. |
arazi | Genellikle, üzerinde yerleşim yeri bulunmayan, ekilebilen ya da boş toprak. |
ADLİ TABİP | Gerektiğinde mahkemelere bilirkişi olarak rapor veren, adli tıpta görevli doktor. |
ADLİ ZABITA | Bir suç sonrası sanığı ve suç delillerini adli yetkililere sunan kolluk kuvveti. |
ADLİ PSİKOLOG | Hukuksal sorunlar ve süreçlere psikolojik öğeleri de içeren bir genişlikte bakarak hukuksal alanın adil, etkin ve insan haklarına uygun sonuçlara kavuşmasını sağlamaya çalışan bilim adamı. |
Arızî | Gelip geçici olan,eğreti,sonradan gelen |
akârât | Gelir sağlayan mallar, gayrimenkuller |
antant kalma | Bir konuda mutabık kalma, uzlaşmaya varma. |
ahkamı huzuriye | Hakim önünde yargılanmayla ilgili yöntem hükümleri |
alındı | makbuz |
Avalist | Kefil Aval veren kimse. |
ahiz | kabul etme |
Adli müzaharet | Yargısal yardım |
atıfet | İyilik, bağış, kayra, lütuf, ihsan, inayet |
Aded-i Müretteb | Tamsayı |
Adem-i Lüzum | Klasik fıkıh doktrininde akdin bağlayıcı olmaması (adem-i lüzûm) durumu genelde iki biçimde söz konusu edilmektedir. Birincisi, yapısı itibariyle bağlayıcı olan bir akdin bir sebeple bu bağlayıcılık niteliğini kazanamaması, diğeri akdin amacı ve yapısı itibariyle bağlayıcı olmamasıdır. |
Adem-i Te’diye | Vadesi geldiği halde ödememek |
Agreman | Devletler diğer devletlere gönderecekleri temsilciler için önceden o devletçe kabul edilir olup olmayacaklarını (persona grada) sorma işlemi. Buna agreman istemek denir. Karşı devlet o kimseyi kabul edince, sonradan tayinine itiraz edemez. |
Akdem | Önce, daha evvel |
Akîm | Kısır, verimsiz, başarısız, sonuçsuz. |
Akord Ücret | Parça başına hesaplanan ücret |
Aktif | Vergi Hukuku ve Muhasebe dilinde aktif: bilançonun, para ve nesne mevcudunu, alackaları ve mameleke dahil diğer kıymetlerin sıralandığı taraftır. |
Aktüer | Aktüer, bir olayın ihtimalini ve mali sonuçlarını değerlendirmek için istatistiksel teknikleri ve matematiksel becerileri kullanan kişiye verilen mesleki unvandır. |
Alivre Satış | Satıcının bir malı belli bir vade içinde teslimini taahhüt etmesidir. Henüz yetşmemiş mahsul alivre satılabilir. Bu terim genel olarak tarladaki mahsul ve ağaçtaki meyveler için kullanılır. |
Alelıtlak | Yetkisi ve sorumluluğu çok olan. Herkesin yararlanabileceği (yer, nesne). |
affectio societatis | Ortaklık amacını eylemli olarak gerçekleştirme” diğer bir ifadeyle ortak sıfatıyla “bilfiil” ortaklık amacına hizmet etmek/emek vermek anlamındaki latince hukuk deyimi. |
Arizi | Geçici,sonradan gelen |
Addetmek | Saymak |
anasır | unsur |
Anayasa | Örgütlenmiş bir toplumda devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama erklerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların hak ve ödevlerini, özgürlüklerini saptayan ve düzenleyen, yasa sıralamasında en önde gelen yasa. |
Alt İşveren | Bir işverenden, işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan, bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar |
antoloji | Yazınsal ürünlerden güzel parçalar seçilerek oluşturulan ve türlü yöntemlere göre düzenlenen yapıt. |
Ahval-i sahsiye | Kişinin doğrudan şahsıyla ilgili hukukî haller |
Alel Usul | Yöntemine uygun olarak |
Aheste | Yavaş, ağır |
Atalet | 1. Devinimsizlik, tembellik, çalışmadan oturma, gevşeklik, uyuşukluk. 2. İşsiz kalma, işsizlik |
azledilmek | Görevden alınmak |
Abonman sözleşmeleri | Tüketicinin, belirli bir mal veya hizmeti sürekli veya düzenli aralıklarla edinmesini sağlayan sözleşmeler |
Ayrık | Müstesna, kural dışı, ayrı tutulan, diğerlerine benzemeyen, ayrıcalı. |
Aşikar | besbelli olan, ortada olan, gizli olmayan |
Ahkam-ı Şahsiye | Şahsın kendisini alakalandıran hükümler. |
Adli olgu | Ceza Kanununda tanımlanmış olan suçları işleyerek veya işlenmiş olan herhangi bir suçtan etkilenerek hastaneye başvuran kişiler olarak tanımlanmaktadır. Böyle bir durum yaşandığında bu durum ‘adli olgu’ olarak nitelendirilir ve polisin haberi yoksa polise haber verilir. Bu kişilerin, tedavi süreçleri boyunca polis ya da asker tarafından tedavi sürecinin takip edilmesi gerekebilmektedir. |
Akreditasyon | Bir kişi veya kurumu resmi olarak tanıma, kabul etme ve onaylama eylemi |
Adli muayine | Olayı saptamak ve delil, iz, eser ve emare bulmak amacı ile yapılan işlemdir. |
aza | üye |
Bâ tapu | Tapulu; tapu ile tasarruf olunan |
Bâb | Kapı |
Ba’dehû | Daha sonra |
Bâ’de’l-isticar | Kira sözleşmesinden sonra |
Bâ’de’l-istirdad | Geri aldıktan sonra |
Bâdî olmak | Sebep olmak |
Bağımsız bölüm | Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre, ana gayrimenkulun ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya müsait bağımsız mülkiyete konu olabilen bölümleri. |
Bağıt | Akit |
Bâhir | Belli; besbelli; açık; apaçık |
Bahri | Denize ait |
Bâ-husus | Hele; özellikle; üstelik |
Baîd | Uzak; ırak |
Bâîs olmak | Sebep olmak; göndermek; gerektirmek |
Baki | Sürekli; daimî; artan; kalan; kalımlı; kalıcı; ölümsüz; saklı duran |
Bakiye | Artan |
Bâlâ | Yukarı; yüksek; üst; yüce |
Bâligân-mâbelâğ | Ziyadesiyle; bol bol |
Baliğ | Eren; varan; bulan; yetişen; toplam; büluğa; ergin; |
Bariz | Açık; göze çarpan; belirgin |
Basiret | Doğru görüş; uzağı görüş; önceden görüş; seziş; uyanıklık; anlayış; kavrayış; dikkat; sağgörü |
Batıl | Doğru ve haklı olmayan; çürük; bozuk; sakat; boş; hukuken geçersiz; dayanaksız; temelsiz; beyhude; hüküm ifade etmeyen |
Bayi | Bazı maddeleri satma izni olan kimse; satıcı; satış yeri |
Becâ | Yerine; uygun; bedava; karşılıksız; parasız; emeksiz |
Becayiş | İki memurun kendi rızaları ile ilgili makamın tasdikıyle aralarında memuriyet, makam ve vazifelerini değiştirmeleri. |
Bedâyî | Sermayeler; anamallar; |
Bedel-i misil | Emsaline uygun peşin para |
Bedialar | Göze güzel görünen şeyler; estetik |
Bedihî | Açık olan; besbelli; apaçık; akla; kendiliğinden gelen |
Bediî | Güzellik ölçülerine uyan; güzel; güzellik |
Beher | Her biri |
Belagat | Iyi konuşma; sözle inandırma yeteneği; söz sanatlarını inceleyen bilgi dalı |
Beraat | Aklanma |
Berât | Rütbe, nişan ve imtiyaz verildiğini bildiren ferman |
Berâyı tetkik | Inceliyerek |
Berhava | Havaya gitmiş; kaybolmuş; uçurulmuş; yararsız; boş |
Berî-üz-zimme | Zimmetten kurtulmuş; aklanmış |
Ber-mucib-i talep | Talep mucibince; istem gibi |
Ber-vech | Olduğu gibi; olarak |
Ber-vech-i bâlâ | Yukarıda olduğu gibi |
Ber-vechi peşin | Peşin olara |
Bilâtefrik | Tefrik etmeksizin; ayırmaksızın |
Bilbeyyine | Delil ile; tanık ile; ispat ile |
bilcümle | bütün |
Bil-cümle | Bütün; hepsi; tamamı |
Bil-farz | Tutalım ki; diyelim ki; sayalım ki; söz gelişi |
Bilfiil | Gerçekten; fiilen; hakiki olarak; iş olarak; iş edinerek |
Bililtizam | Bile bile |
Bilistirdad | Geri alarak; geri alınarak |
Bilmuvafakat | Razı olarak |
Bilmüzakere | Müzakere ederek; üzerinde görüşüp tartışarak |
Bilmüzayede | Artırma ile; artırarak |
Bi-l-müzayede | Müzayede ile |
Bi-l-rü’ye | Görerek; görülerek |
Bî-ma’nâ | Manasız; anlamsız |
Binâberin | Bundan dolayı; bunun üzerine; bu nedenle |
Binâen-alâ-zâlik | Bundan dolayı; bunun üzerine |
Binâen-aleyh | Bunun üzerine; dolayısıyla; bundan dolayı |
Bi-n-netîce | Netice olarak; sonuç olarak |
Binniyabe | Naip eliyle; vekillik ile; vekaleten |
Bisud | Faydasız;yararsız. |
Bîtâp | Bitkin; güçsüz; takatsız; yorgun |
Bî-taraf | Tarafsız |
Bitarıkıl’evlâ | Evveliyetle; öncelikle |
Bi-t-tabi | Tabiatiyle; doğal olarak |
Bono | Bir kimsenin diğer bir kimseye veya onun emir ve havalesine, belirlenen vadede, belirli bir tutarı ödeme taahhüdünü içeren, özel biçim ve hükümlere tabi ticari senet; emre yazılı senet. |
Borç ilişkisi | İki taraf arasında mevcut olup bir şeyin verilmesi,yapılması veya yapılmamasını öngören hukuki bağdır. |
Bölünebilir edim | Niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişme olmaksızın, birden ziyade parçalara ayrılarak ifa edilebilen edim |
Bölünemez edim | Niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişme olmaksızın, birden ziyade parçalara ayrılarak ifa edilemeyen edim |
Butlan | Geçersizlik |
Bürûz | Belirme; ortaya çıkma |
binaenaleyh | Bundan dolayı, Bunun üzerine |
Beynelmilel | Herkes tarafından kabul edilen, uluslararası |
Bilmukabele | Karşılık olarak, (Davranış töresinde) ben de, size de, sizlere de. |
Bühtan | İftira, kara çalma |
Biçare | Çaresiz |
Badire | Birdenbire ortaya çıkan tehlikeli durum |
Balotaj | Bir şeçimde adaylardan hiçbirinin kanunun gerekli gördüğü oyu alamamış olması nedeniyle seçim kimsenin kazanamamış olma hali, bu şekilde seçimin sonuçsuz kalma hali |
Bürhan | Kesin Kanıt |
Bilasebep | Sebepsiz , sebep olmaksızın |
bila tebliğ | Tebliğ edilmeden |
Behemehâl | Her hâlde, ne olursa olsun, ne yapıp yapıp, mutlaka |
Bilakaydüşart | Kayıtsız ve şartsız olarak. |
Behemahal | Her halde, ne olursa olsun, ne yapıp yapıp, mutlaka. |
Bilvekale | Vekaleten |
Bilabedel | Bedelsiz, ücretsiz. |
Bitap | Bitkin, yorgun. |
bertafsil | Ayrıntılı |
basiretli tacir | tacirin genel ahlak kurallarına göre davranması gerektiğini ifade eder. |
Betahsis | Hele, hususiyle |
bedelsiz terk | Herhangi bir eşyanın veya hakkın karşılığı alınmaksızın bırakılması |
Bedelsiz devir | Bir hakkın, alacağın veya malın herhangi bir bedel alınmadan bir başkasına aktarılması |
Bedelsiz temlik | Bir hakkın bedel alınmadan diğer bir kişiye geçirilmesi. |
Bilahare | sonradan, daha sonra, sonraları |
belgit | Bir kişinin, yapmaya ya da ödemeye borçlu olduğu şeyi göstermek üzere imzaladığı resmi kağıt, senet. |
BİLİRKİŞİ | Bir davada, hukuk dışında kalan ve yargıcın bilmediği özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda görüşüne başvurulan kişi, ehlihibre, ehlivukuf. |
Bidayet Mahkemesi | İlk derece mahkemesi |
BATIN | 1. Anlamı: Karın, Kuşak 2. Anlamı: Gizli, görünmeyen. |
Bilirkişi | Bir konuda uzmanlığı bulunan kimse, ehlihibre, ehlivukuf. |
Bireysel Başvuru | Temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kişilere tanınan ulusal ya da ulusal üstü denetim yapılan yargı yolu. Anayasa şikâyeti. |
Bihakkın Tahliye | Cezanın infazından başladığı andan itibaren süre kapsamında, kişinin cezaevinde ya da şartlı tahliye olduğu zaman tamamlayacağı süre |
Basiretsiz | Gerçekleri görebilmekten uzak, ileri ve uzak görüşlü olmayan, sağgörüsüz. |
BAM | Bölge Adliye Mahkemesi kısaltması |
Behredâr | Nasipli, hissedar, nimetlenmiş, faydalanmış |
Behemehal | Kesin olarak,kesin bir biçimde, her durumda, ne olursa olsun. |
Bimarhane | Hastahane |
Beynelmilel | Uluslararası |
Battal | 1. Kullanılmaz durumda olan, işe yaramaz, işlemez. 2. Boyutça alışılmış olandan, olağandan büyük. |
Bila faiz | Faizsiz |
Bila bedel | Bedelsiz |
bilumum | bütün, hep, kamu, genel |
C.SAVCISI | MÜDDEİUMUM |
Câmi | Cem eden; |
Câmia | Topluluk; zümre |
Cânî | Cinayet işlemiş olan kimse |
Canîb-i beytülmal | Hazine tarafı |
Canîb-i vakıf | Vakıf tarafı |
Canîp | Yön; taraf; cihet; yan |
Cari | Uygulanan; yürürlükte olan |
Cari Fiyat | Bir malın satışında ilan veya fiyat listesi veya etiket ile umuma arz olunan veya ticaret odalarıyla belediyeler ve borsalar gibi salahiyetli yerlerce tesbit edilen fiyat. |
Cây-i teemmül | Etraflıca düşünülmeye değer; düşünülmesi yerinde olur |
Cebel | Dağ, yüksek tepe. |
Cebrî | Zorla yapılan; zor kullanarak yaptırılan; zor altında; güç kullanarak |
Cebri icra | Kendi istekleriyle borçlarını ödemeyen borçluların, borçlarını Devlet kuvveti ile ödemelerinin sağlanması; ilgili icra dairelerinin, (gereğinde) zor kullanarak, borçluyu borcunu ödemeye zorlamaları |
Cebri satım | Malikinin isteğine bakılmaksızın, resmi makamlar tarafından yapılan satım |
Celesat-ı âti | Gelecekteki celseler, oturumlar |
Celile | Büyük; ulu |
Celpname | Yargılamada,davacı,davalı,tanık,bilirkişi gibi kimseleri mahkemeye getirtmek için yapılan çağrı |
Celse | Mahkemelerde bir muhakemenin, duruşmanın ve sair meclislerle heyetlerde müzakerelerin yapılması için, nisap dairesinde, azanın her toplantısı. Celselerin açılması ve kapanması ve inzıbatı mahkeme veya heyet reislerine aittir.(CMUK.378) |
Ceman | Toplam olarak,toplamı |
Cemetmek | Toplamak; bir araya getirmek |
Cemi ezmân | Bütün zamanlar; zamanların toplamı |
cenup | güney |
Cereme | Başkası tarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zararı ödeme; para cezası |
Cerh ü iptal | Çürütme ve yok sayma; geçersiz hale getirme |
Cevâmi’ | Camiler; mescitler; toplanılan yerler |
Cevâz | Izin; müsaade; caiz olma |
Cevâz bahş | Izin veren; müsaade eden |
Cevaz-ı İstihdam Kararı | Görülen idari lüzum ve zarurete binaen azledilmek suretiyle vazifesinden uzaklaştırılan memurun yeniden memuriyete alınabilmesi için azleden dairece verilmesi icabeden karar. |
Cevher | Maya; öz; değerli taş; elmas |
Ceza | Suç işleyen kişilerin karşılaşacakları tepkidir,yani kanunun suç işleyen kimseye uygulanmasını öngördüğü müeyyidedir. |
Ceza şartı | Ceza koşulu; alacaklının zararını karşılama şartı |
Cezrî | Asıl ile ilgili; kökle ilgili; kökten; temelden |
Cibâyet | Alma; toplama; vergilerin ve başkaca devlet gelirlerinin tahsili |
Cihet | Yön; taraf; amaç |
Cins tashihi | Tapu kütüğünde kayıtlı bir taşınmazın niteliğinin değiştirilerek kütüğe, başka bir nitelikte tescil edilmesi. |
Ciro | Çifte yetki veren havale; ticari senedin, arkasına yazılan yazı veya imza ile başkasına devri. |
Cismanî | Cisimle, bedenle ilgili; bedensel |
cismanî zarar | Kişinin vücut bütünlüğüne verilen zarar. |
Cism-i câmid | Cansız cisim |
Cürmiyet | Suç hali; suçluluk |
Cürmü meşhut | Suçüstü; göz önünde işlenen suç |
Cürüm | Kabahat olmayan |
Cürüm tasnii | Bir kimse hakkında cürüm uydurmak |
Cüz | Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri; kısım; parça; bölük |
Cevval | Davranışları çabuk ve kesin olan |
Cezaevi | Hükümlü ve tutukluların kaldığı yer, Ceza infaz kurumu |
celb-i menafi | Fayda sağlamak |
Cereyan | Bir şeyin gelişme, olma durumu |
Casus Belli | Savaş nedeni, savaş gerektiren olay |
Ciranta | Bir senedi ciro eden, aktaran kimse |
Cuz-i Layetecezza | Bölünemeyen, parçalanamayan şirket payı, hisse. |
Cebr-i İcra | Hukuka aykırı davrananları zorla kurallara uydurma,zorlama |
Cevap layihası | Cevap dilekçesi, Yanıt dilekçesi |
Cemm-i Gafir | Alelade topluluk, kalabalık, sokak kalabalığı. |
Ceraim | Cürümler, suçlar |
Cerbeze | 1.Haklı ve haksız sözlerle hakikati gizlemek, 2.Güzel konuşma. 3.Girişkenlik, beceriklilik. |
Cedel | “Çelişmeler öğretisi” anlamına gelmekte ve reddedilmek istenilen herhangi bir görüşün ya da tezin, imkansız ve saçma olduğunun tartışma yoluyla ortaya çıkarılmasında kullanılmaktadır. |
Cebir | Zor kullanma, zorlayış, zora başvurma, zor. |
Cünha | Eski ceza hukukunda cürümden hafif, kabahatten ağır nitelikteki eylemler |
Cevaz | Onay, izin , uygunluk |
Cürüm İsnadı | Birine iftira atmak ve kara çalmak manasına gelir. |
Cezayı kaldıran şahsi sebepler | Suçun işlendiği sırada bulunmayan, ancak suç işlendikten sonra ortaya çıkan ve kişiye hiç ceza verilmemesini veya cezada indirim yapılmasını sağlayan şahsi sebeplerdir. |
Ceraîm | Suçlar, kabahatler manasına gelen kelime, hukukta; özellikle kolluktan cumhuriyet savcılığına gönderilen suç ihbarı üzerine kayıtların aynı adla tutulduğu deftere denir. Bu kayıt ceraim numarası alarak deftere işlenir. |
cüzî icra | Borçlunun malvarlığının bir kısmı ile, birkaç alacaklısına karşı olan sorumlulukları ile ilgilenir. İcra hukukunda haciz yolunu ifade eder. |
Çek | Ödeme aracı; kanun ile belirlenen şekilde düzenlenen, keşidecinin emrinde para bulunan banka üzerinden çekilebilen havalesi |
Çifte standart | Kişiye veya duruma göre farklı davranışlarda bulunma, tutarlı olmama |
Çarter Sözleşmesi | Eğer navlun sözleşmesinde eşyanın taşınması için geminin veya uçağın tamamı veya bir kısmı, yani yer tahsis edilmişse bu durumda çarter sözleşmesi söz konusudur. |
Çetrefil | Karışık |
Dâfi | Defi’de, savuda bulunan kimse |
Dahiliye Vekâleti | İçişleri Bakanlığı |
Dava | Bir kimsenin diğer kimseden hakim huzurunda hakkını istemesi. |
Dâyin | Borç veren; alacaklı |
Deâvî | Davalar |
Defaât | Kereler; kezler; yollar |
Def’aten | Bir defada; birden |
Defâtir | Defterler; birlikte dikilmiş kağıtlar |
Defi | Taraflardan birinin, hususiyle müddeialeyhin kendisine karşı açılan davada edadan kurtulmak için bavurduğu her türü vasıta. |
Def’i def | Def’e karşı def’; savuya karşı savu |
Defter-hâne | Taşınmaz mallara ilişkin tasarrufların kayıt |
Defter-i hakanî | Eskiden taşınmaz mala ilişkin tasarruf işlemlerinin kayıt ve tescil edildiği defter |
Defter-i hakanî idaresi | Eskiden taşınmaz mala ilişkin tasarruf işlemlerinin kayıt ve tescil edildiği daire |
Değer baha | Bir malın iktisadi duruma göre kıymetini ifade eden fiyat |
Delâlet | Gösterme; yol gösterme; kılavuzluk; iz; işaret; aracılık |
Delâlet-i bil’işare | Işaret ederek, hatırlatarak gösterme |
Delil | Kanıt; tanıt; ipucu |
Delil-i celî | Aşikar delil; belli, apaçık kanıt |
Demirbaş | Bir taşınmazın kiraya verilmesinde kiraya dahil olan, kiralamanın sonunda aynı cins ve değerde iade edilen veya değer eksilmesi kiracı tarafından tazmin edilen eşya |
Demokratik devlet | Halkın devlet yönetimine katılması esasına dayanan devlettir. |
Depozito | Bir sözleşmeden dolayı doğabilecek zararlara karşı verilen teminat; bir taahhüt sırasında yatırılan güvence parası. |
Der-akap | Hemen; arkasından |
Derc etmek | Araya sokmak; arasına sıkıştırmak |
Derceb etmek | Cebe atmak; kendine alıkoymak |
Derç | Sokma; arasına sıkıştırma; gazeteye yazma; toplama; biriktirme |
Derdest | Görülmekte olan |
Der-dest-i rü’yet | Dava görülmek üzere ele alınan, eldeki dava |
Der-kâr | Malum; aşikar; bilinen; belli |
Dermeyan etmek | Ileri sürmek; öne sürmek; ortaya koymak; anlatmak |
Der-piş | En önde; göz önünde bulunan; öngörü |
Der-pîş etmek | Öngörme; göz önünde bulundurma |
Der-uhte | Üstüne alma; yüklenme; üstlenme; sağlama |
Desise | Hile; oyun; entrika |
Devair | Daireler |
Devlet Şurası | Danıştay |
Devletler Özel Hukuku | Kişilerle devlet arasındaki bağı (tabiyeti), bir ülkede yabancıların sahip olduğu hakları ve çeşitli ülkelerde geçerli olan kanunların çatışması nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözmeyi ve bunun için çeşitli bağlama kuralları getirmeyi konu alan huku |
Devremülk hakkı | Mesken olarak kullanılmaya elverişli bir yapı veya bağımsız bölümün ortak maliklerinden her biri lehine, bu yapı veya bağımsız bölümden yılın belli dönemlerinde istifade etmek üzere, müşterek mülkiyet payına bağlı olarak kurulan irtifak hakkı. |
Deyn | Borç |
Disiplin cezaları | Belli bir statü içinde bulunan kimselere hizmet ve iç düzenle ilgili kurallara aykırı davranışta bulundukları zaman uygulanan cezalardır. |
Divan-ı Muhasebat | Büyük Millet Meclisine bağlı ve devletin bütün varidat ve masraflariyle mallarını ve hesaplarını onun namına murakabe edenlerin hesaplarını tetkik ve muhakeme ile mükellef bir heyet. |
Dîvân-ı Muhasebat | Sayıştay |
Donatan | Gemisini gemi ticaretinde kullanan gemi sahibidir |
Dûçâr | Tutulmuş; uğramış; yakalanmış |
Dûn | Aşağı; aşağılık; altta; aşağıda |
Dûr | Uzak |
Düçâr | Tutulmuş; uğramış; yakalanmış. |
Düstur | Kaide, asıl kaide, hattı hareket kaidesi manalarında da kullanılmıştır ki hukuki hükümleri maksada uygun ve veciz surette ifade eden şekil. |
Düstûr | Kanun; kaide; yasa; devlet yasalarını içine alan kitap; genel kural; başyasa; yasalar dergisi |
Düzenleme | Bir sözleşmeyi veya işlemi yapan kimsenin iradesini dinledikten sonra, iki tanık önünde ve yöntemine uygun olarak noter tarafından baştan sona kadar yazılarak, ilgililer ve hazır bulunanlar tarafından imzalanıp noter tarafından da onanan senet |
Dilekçe | Bir isteği üst makama ulaştıran yazı, |
dilemma | müskül durum,ikilem |
Dispeççi | Deniz kazasindan sonra gemi, yük ve navlunla ilgili kimselerin ugradiklari zararlari ve bunlar tarafindan yapilan masraflarin nasil, kimler tarafindan ve ne oranda karsilanacagini belirleyen uzman. |
Demdeme | Hiddetli söz. Avaz. Hosa gitmeyen sesler |
def-i mefasid | Zararı yok etmek |
Düplik Dilekçesi | Davalının davacının replık dilekçesine verdiği cevap |
Düvel | Devletler |
Düvel-i muazzama | Büyük Devletler |
Defaat | Defa, kez, kere, sefer |
Duruşma | Davacı ile davalının yargıç karşısında hazır bulundukları yargılama evresi, Yargılamada iddia ve savunma makamlarının delillere dayanarak tartıştıkları, uyuşmazlıkların çözüldüğü süreç. |
DYS | Doküman Yönetim Sistemi |
duhul | Girme, Giriş |
Doktirin | Bilimsel görüş , öğreti. |
Dönüm | Eski bir alan ölçüsü. Dönümün metrekare olarak karşılığı 918,393 m² ‘dir. |
deruhte | karşlamak, üzerine alma, üstlenme |
daktiloskopi | Parmak izine dayanarak kimlik belirleme yöntemi. Parmak izi incelemesi. |
dibace | başlangıç , giriş, ön söz. |
düstur | Genel kural, Yasaları içine alan kitap, kanun , tuzuk , yonetmelikler kulliyati |
Davaname | Cumhuriyet savcısının komuyu ilgilendiren ancak ceza davası niteliği taşımadığı için hukuk mahkemelerinde görülecek olan davayı açtığı belge |
DAVACI | Mahkemede dava açan taraf. |
DAVALI | Kendisine karşı mahkemede dava açılan kimse. |
DAVA VEKİLİ | Avukat sayısı beşten az olan yerlerde avukat yetkisini taşıyan meslek adamı. |
Darbımesel | Çarpıcı söz, özlü söz. |
Duruşma Salonu | Duruşmaların yapıldığı yerdir. |
Düyun-u Umumiye | Genel Borçlar İdaresi |
derdestlik itirazı | Tarafları veya konusu bakımından halihazırda açılmış ve halen görülmekte olan bir davanın,aynı veya bir başka mahkeme önünde ikinci kez açılmasına yapılacak olan itirazı ifade etmektedir. |
Dizelge | Liste |
Devlet | “Belirli bir toprak parçası üzerinde, egemen olan, belirli bir insan topluluğu”nun oluşturduğu bir siyasal düzen/bir tüzel kişiliktir. |
Duplik Layihası | İkinci cevap dilekçesi. Davalının cevap dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmesi üzerine, davacının cevap dilekçesine karşı davalanın vereceği ikinci cevap dilekçesi. |
Deruni | Kişilik hakkının manevi kolu, manevi kişilik hakkı. |
Delegasyon | Herhangi bir topluluğu temsil etmekle görevli yetkili kurul / Herhangi bir işin sorumluluğunun başka bir kişi ya da kuruma aktarılması / Yetkilendirme, Görevlendirme. |
Divan-ı Ahkâm-ı Adliye | Osmanlı Devleti’nin günümüzün Yargıtay ve Danıştay eşdeğeri olarak hizmet veren üst kuruludur. |
derkenar | İlk derece mahkemesi tarafından verilen karara karşı istinaf/temyiz yoluna gidildiğine dair tensibe derkenar denir. |
davayı mütekabile | karşı dava |
Dain-i mürtehin | Bir alacağa teminat sağlamak amacıyla, bir mal üzerine kurulan ve herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir haktır. |
Doktrin | Öğreti. |
Dercedilmek | Toplanmak, (bir metne) yazılmış veya konmuş olmak. |
Derpiş | Göz önünde tutma, öngörme |
Duçar olmak | Maruz kalmak |
dun | 1.altta, aşağıda olan. 2.aşağı, aşağılık, alçak. |
Depresyon | Ruhi veya bedeni düşkünlük hali, dermansızlık |
Delalet | Gösterme, yol gösterme, kılavuzluk, iz, işaret, aracılık. |
derpiş etmek | Öngörmek,göz önünde bulundurmak |
davanın ıslahı | Yargılama taraflarının usule ilişkin olarak yaptığı işlemlerinin gerekli giderleri karşılamak koşuluyla kanunda belirtilen süre içerisinde ve yöntemine uygun olarak tamamen veya kısmen düzeltilmesini sağlayan hukuksal bir yoldur. |
Ebniye | Binalar; yapılar |
Ecnebî | Yabancı; bir devlete göre,kendi uyruğunda bulunmayan gerçek veya tüzel kişiler |
Ecr-i müsemmâ | Taraflar arasında belirlenen ücret |
Ecrimisil | Bir malın kullanılmasından doğan yararların para ölçüleriyle takdiri |
Eda | Edim; borçlanılan şey; borcun konusu |
Eda davası | Davalının bir iş yapmaya,bir ifada bulunmaya veya bir iş yapmamaya,bir ifada bulunmamaya mahkum edilmesinin istenildiği dava |
Edeb | Iyi terbiye; naziklik; usluluk |
Edim | Aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklının isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış biçimi |
Ef’âl | Eylemler; fiiller, işler; ameller |
Efrâd | Fertler; bireyler |
Ehil | Ehliyetli; hak sahibi; bir hukuki işlem yapabilme yeteneğine sahip |
Ehl-i hibre | Bilirkişi |
Ehl-i vukûf | Bilirkişi |
Ekalliyet(akalliyet) | Azınlık |
Eklenti | Bir konutun veya bir binanın kullanılış amaçlarından herhangi birini tamamlayan ya da kolaylaştıran yapı. |
Ekser | Daha ziyade; ençok; çoğu; çoğunca |
Ekseriyet | Çoğunluk |
Ekseriyeti ara | Oy çokluğu |
Elfaz | Kelimeler; sözler |
Elîm | Elemli; kederli acılı |
El-yevm | Bugün; şimdi; halen |
Emlak vergisi | Konusu bina ve arazi olup, bu bina veya arazi malikinin, intifa hakkı sahibinin, her ikisi de yoksa malik gibi tasarruf eden kimsenin, bina ve arazinin değeri esas alınarak kanunda belirtilen oranlara göre ödediği vergi. |
Emlâk-i sirfe | Yeri ve üzerinde binalar ve ağaçları mülk olan taşınmaz mallar |
Emr-i makzî | Hükme bağlanmış iş |
Emtea | Ticaret konusu her türlü mal |
emtia | eşya, mallar. |
Emval | Mallar; mülkler |
Emvâli menkule | Taşınır mallar;taşınabilir mallar |
Enfüsi | Öznel; subjektif |
Enkaz | Bina yıkıntıları; yıkıntı; moloz; eski hayvanların bakiyeleri |
Envai mesalih | Işlerin çeşitliği |
Erbaa | Dört |
Erbâb | Ehil; becerikli; muktedir; yetenekler; sahipler; malikler |
Erbâb-ı vukuf | Bilirkişiler |
Esbab-ı mucibe | Gerekçe; gerektirici sebepler |
Eshâb | Sahipler; bir şeyin malikleri |
Esham | Pay senedi; hisse senedi |
Eslem | En selâmetli; en emin; en doğru; en sağlam |
Esnaf | Ister gezici, ister bir dükkan veya bir sokağın belli bir yerinde sabit olsun, iktisadi faaliyeti nakdi sermayeden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleridir. |
Eşcar | Ağaçlar |
Eşhas | Şahıslar; kişiler; kimseler |
Eşkâl | Biçimler; suretler; tarzlar |
Etfal | Çocuklar, sübyanlar. |
Evkaf | Vakıflar |
Evleviyet | Tercihli; haydihaydi; öncelikle |
Evrâk | Yapraklar; kağıtlar; arşiv |
Evrâkı müsbite | Ispat edici belgeler; tesbit edici yazılar; tapu kütüğünü tamamlayan belgeler |
Evsaf | Nitelikler |
Evsafı mümeyyize | Belirgin nitelikler |
Evvelâ | Birinci olarak; herşeyden önce; ilk önce |
Evvelemirde | Herşeyden evvel; işin başlangıcında; ilk iş olarak |
Ezcümle | Özellikle; özet olarak; sözün kısası; toplucası |
Ezmân | Zamanlar, vakitler; anlar; çağlar |
Enterne etmek | Göz altına almak, etkisiz hale getirmek |
Ehven-i ser | Kötünün iyisi |
Elzem | Çok gerekli |
Edinilmiş Mallar | Her eşin mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir. |
Ecrimisil | Bir malın kullanılmasından doğan yararların para ölçüleriyle takdiri |
Eda | Edim; borçlanılan şey; borcun konusu |
Eda davası | Davalının bir iş yapmaya,bir ifada bulunmaya veya bir iş yapmamaya,bir ifada bulunmamaya mahkum edilmesinin istenildiği dava |
EKBER | En büyük, çok büyük |
esbabı mucibeli ilam | gerekçeli karar |
Emsal | Benzer, eş, denk, “Emsal teşkil etmek” mesela, misal (örnek) kökünden gelir. anlamı (manası) başka davalara, olaylara, vukuatlara örnek, denk veya benzeri alınıp etüd taslak veya baz alınabilecek türden olabilecek herşey hukuki terim kapsamında. |
Etimoloji | Kelimelerin kaynağını bulmak için uğraşan bilim dalı; birşeyin kökenini arayıp bulma bilimi |
Eşraf | İleri gelenler; bir yerin tanınmış kimseleri; şerefliler |
Emmi | Amca |
Erat | Er, onbaşı ve çavuşlara verilen genel ad. Erler. |
Emare | Başlıbaşına bir hususun varlığını ispata yetmemekle beraber onun vuku bulduğuna işaret eden ve ancak diğer delillerle desteklenmesi kaydıyla hükme dayanak yapılabilen olgulardır.Belirti, iz, ipucu |
Ehlivukuf | Bilirkişi |
Ehli Vukuf | Bilirkişi |
Efrad | Birey |
Ehemmiyet | Önem |
emprevizyon nazariyesi | beklenmedik/umulmadık hal kuramı, antlaşmaların yapıldığı koşullarda köklü bir değişim olması durumunda uygulanmamasına imkân veren uluslararası hukuk ilkesidir. |
Ekâbir | 1.Devlet ileri gelenleri, makamca büyük kimseler. 2.Kendini beğenmiş kimseler için kullanılır. |
Esbab | Bir işe sebep olma |
Eyyam | Günler, zamanlar |
erk | İşi yapabilme kudreti , gücü |
Eşkal | Şeklin çoğul hali, şekiller. Bir kimsenin tanınmasını sağlayan dış görünüşü |
Evrak | Yazılı kağıt |
Faal Nedâmet | Suç işleyen bir kimsenin suçundan sonra pişmanlık duyarak işlediği fiilin sonucunu önlemeye çalışması, suç işlediği sırada pişmanlık duyması. Aktif nedâmet.Aktif pişmanlık. |
Fâhiş | Aşırı; ağır; çok fazla |
Faraziye | Hukuk meselelerini, muayyen bir sistemin esaslarına muvakıf ve tenakuzlara mahal vermeyecek tarzda, halledebilmek için bu sistemin hükümleri ve hususiyetleri üzerine yapılan müşahede, mülahaza, kıyas, istikra ve hadiselerin verdiği mümkün mertebe toplu ne |
Fariğ | Bir şeyi veya hakkı başkasına devreden; ferağda bulunan; feragat eden; taşınmaz maldaki tasarruf hakkını başkasına bırakan kişi |
Farz | Zorunlu; baş koşul; boyun borcu; çok gerekli; varsayma |
Fâsıl | Ayıran; bölen |
Fâsıla | Aralık; ara |
Fasl etme | Halletme; neticelendirme |
Fehime | Anlayış |
Fek | Kaldırma; bir hukuki sınırlamanın kaldırılması; sona erdirme; bitirme |
Fer’ î | Bağımlı; ekli; eklentili; ikinci derecede olan |
Ferâgat | Vazgeçme; el çekme; dinlenme |
Ferağ | Devir; devretme; bir hakkı birine geçirme; mirî veya vakıf arazinin yararlanma hakkının satışı |
Ferd | Tek; yalnız olan şey; eşi olmayan; tek olan sayı |
Fesâd | Karıştırıcı; arabozucu; karışıklık; bozukluk; dolan |
Fesh | Bozma; bozulma; dağılma; dağıtma; kapatma; kaldırma |
Fesih | Devam etmekte olan bir hukuki ilişkiyi, tek taraflı olarak ve ileriye dönük olmak üzere sonlandıran bozucu yenilik doğurucu irade beyanı. |
Fetret | Zayıflık,uyuşukluk. |
fevk | Üst,üst dereceli, astın üstünde yer alan |
Fevkinde | Üstünde; aşan |
Fezleke | Bir tahkikat veya muhakeme zabtının hülasası demektir.Bunda tafsilata girişilmeden işin ana hatları gösterilir. Bir teftiş raporunun kısaltılması halinde iktisab ettiği şekle de denir. |
Fıkra | Kanunların, nizamnamelerin ve talimatnamelerin sıralanan ayrı ayrı hükümlerini göstermek için kullanılan bir bölüm işaretidir. |
Fıktan | Yokluk |
Fırka | Insan kalabalığı grubu; parti |
Fıtrî | Tabii; yaradılışındaki; doğasındaki |
Fi-i cârî | Geçer değer |
Fiil ehliyet | Bir kimsenin, kendi eylemleriyle haklar ve yükümlülükler yaratması yeteneği. |
Filhakika | Hakikatte; gerçekte; doğrusu |
Fuhûş | Haddini aşma; kötülük; namusa aykırı hareket |
Fuzûlî | Boşuna; yersiz; lüzumsuz; haksız; boşboğaz; erkek adı |
Fuzûlî işgal | Bir taşınmaz malı sahibinin izin ve rızası olmadan ele geçirmek |
Fuzuli şâgil | Hukuken geçerli bir hakkı olmadan bir yeri işgal eden |
Fürûht | Satma; satım; satış |
Feteva | Hukuki Sorular ve Cevapları |
Fakr-u zaruret | Fakirlik ve çaresizlik |
Fahh | Ağ, kapan, tuzak |
Feragat | Hakkından kendi isteğiyle vazgeçme. el çekmek |
Fevt | Elden çıkarma, yitirme, yitme |
Fail | bir eylemi gerceklestiren kisi |
Faş etmek | İfşa etmek; açıklamak; sırları açıklamak, gizli olanı açığa vurmak, |
Fiktif | İtibari |
Fuar | Belli zamanlarda, belli yerlerde ticari mal sergilemek amacıyla açılan büyük sergi |
Feth-i Kabir | Mezar Açma İşlemidir. |
fuzuli şagil | Kusurlu önem arz etmeksizin, bir malın zilyetliğini, yetkili kamu kurumunun izni, sahibinin rızası veya muvafakatı dışında eline geçiren, elinde bulunduran veya her ne surette olursa olsun bu malı tasarrufunda bulunduran gerçek veya tüzel kişilere Fuzuli Şagil denir. |
fezleke veya tahkikat evrakı | Yapılan bir hukuki soruşturmada, tarafların ifadelerini, olayla ilgili kanıtları, tanık beyanlarını kısaca özetleyen, soruşturmacının görüşünü ve vardığı sonucu ortaya koyan rapor için kullanılır. |
Fahri | Onursal |
fıkıh | İslâm hukuku |
feraiz ilmi | İslâm miras hukuku |
Fasih | açık düzgün |
Fer’i Ceza | Asıl cezaya ek olarak verilen ceza |
Fait Du Prince | İdarî sözleşmenin koşullarının, idârenin sözleşme yapma yetkisi dışındaki başka bir yetkisine dayanarak aldığı karar veya yaptığı işlemleriyle ağırlaşması durumunda özel şirketin bu zararının karşılanması için kullanılan ilke. |
Fatura | Satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır. |
Firkat | Ayrılık acısı, üzüntüsü, ayrılış, ayrılma. |
fasıl | bölüm, kısım, evre |
Fekk-i Haciz | Hukukî bir kısıtlama olan ‘ haczin ‘ kaldırılması |
Fiili Yol | İdarenin, hukuki bir dayanak olmadan faaliyet ve hizmet alanına girmeyen bir konuda eylemde bulunması İdarenin haksız fiili |
Fiil Ehliyeti | İşlem yapabilme ehliyetidir. |
Fûru | Aşağıya doğru devam eden alt soy hısımları ifade eder. |
Gabin | 1) bir sözleşmede tarafların karşılıklı edimleri arasında açık bir orantısızlık bulunmasıdır. karşı tarafın özel durumundan aşırı faydalanma olarak da nitelenebilir*. gabin durumunda zarar gören taraf bir yıl içinde sözleşmeyi bozduğunu bildirerek verdiği |
Gaî (gaiye) | Gaye, maksat ve netice ile ilgili; amaca ilişkin |
Gaip | Görünmeyen; hazır olmayan; yitik; yok olan kişi; kaybolan ve kendisinden uzun zaman haber alınamayan kişi |
Galle | Gelir; hasılat; yarar |
Garamat | Tazminat, diyat gibi edası lazımgelen şeylerdir. |
Garaz | (garez)gizli düşmanlık; asıl maksat; erek; amaç; hınç |
garp | batı |
Gars | Ağaç dikme |
Gasıb | Başkasının bir eşya, para yada kıymetli malını elinden veya tasarrufundan zorla haksız yere alan kimse |
Gasp | Başkasının bir eşya, para yada kıymetli malını elinden veya tasarrufundan zorla ve haksız alınması |
Gaybubet | Kaybolma; yokluk; göz önünde olmayış; yitiklik |
Gayr (gayir) | Ayrı; başka; özge; artık; diğer; yabancı |
Gayrı vazıh | Kapalı |
Gayr-i melhûz | Beklenmedik; imkansız; olanaksız |
Gayr-i mümkün | Olanaksız; imkansız |
Gayrimenkul | Bir yerden bir yere taşınması olanaksız (taşınmaz) mal. |
Gayrimenkul mükellefiyet | Bir taşınmaz malikinin, sahip olduğu mülkü nedeniyle ve özellikle o taşınmaz (gayrimenkul) teminat olmak üzere, diğer bir kimse lehine bir şey yapmaya veya vermeye zorunlu tutulması. |
Gayrimenkul tellallığı | Taraflar arasında (hiçbirine sürekli olarak bağlı olmaksızın), taşınmaza ilişkin sözleşmelerin (kira, satım vb.) yapılması hususunda ücret karşılığında aracılık etme mesleği; emlakçılık. |
Geçici tescil | Halen varolup da uyuşmazlığa neden olan ayni hakların korunması amacıyla tapu kütüğüne yapılan tescil. |
Geçit hakkı | Bir taşınmaz üzerinden başka bir taşınmaz malikinin geçebilmesi için kurulan bir ayni hak. |
Genel idare | Bütün ülkeyi kapsayan idare olup merkez teşkilatı”” ve “”taşra teşkilatı””ndan oluşur.” |
Genel vekaletname | Bir kimsenin, kendi adına her türlü işi yapması için başka bir kişiye vermiş olduğu vekillik belgesi. |
Gerçek kişi | İnsanlar. |
Gerçi | Gerçekten; vakıa |
Gıyâb | Hazır ve mevcut olmama; göz önünde bulunmama; uzaklaşma; kaybolma; arka |
Girift | Dolaşık; karışık; bir birinin içine girgin; tutma; yakalama |
Grev | Işçilerin aralarında anlaşarak veya bir kurululun kararına uyarak topluca iş bırakmalarıdır. |
Gûna (gûne) | Türlü; gidiş; tarz; yol; sıfat |
Güzeran | Geçici; geçen |
Garra | Parlak, beyaz, güzel, Şa’şaalı. |
Gayr-i müsavat | Eşitsizlik |
gayri kabili rücu | Geri dönülemez |
Gaiplik | Ölüm tehlikesi içinde kayıp olmak ya da uzun süre haber alınamaması durumudur. |
Gaiplik Karinesi | Bir kimsenin, ölüm tehlikesi içerisinde kaybolması ve uzun süre haber alınamaması sonucunda, yargıç kararıyla hukuki kişiliğine son verilmesidir. |
Garameten | Herkese eşit olarak |
galiz | Kaba ve çirkin, iğrenç. |
Garantör | Güvence veren ve bunun gerçekleşmesini gözeten ve denetleyen kimse, kuruluş veya devlet. |
Garantörlük | Garantör olma durumu. |
GARDİYAN | Cezaevlerinde düzeni, tutukluların kurallara uygun biçimde davranmalarını sağlamakla görevli kimse. |
gayr-i resmî | Devletin yürürlükte bulunan kanunları dışında kalan, kanun dışı, yasa dışı olan uygulamalar |
Grafoloji | Yazıbilim |
Grafolojik | Yazıbilimsel |
Gerçek kişi | Sağ ve tam doğmak şartıyla anne karnına düşmeden ölüme kadarki süre boyunca insanı tanımlayan hukukî terim. |
Güzün | Sonbahar, güz mevziminde |
Gensoru | Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, milletvekillerince başbakana ya da bakanlardan birine bir sorunla ilgili olarak sorulan ve görüşmeler sonunda o konuda soruşturma açılması istenebilen soru. |
Hacet | Gerek; gereklilik |
Hacir | Bir şahsın medeni haklarını kullanma salahiyetinin mahkeme tarafından kaldırılması. |
Haciz | Borçlunun, borcunu kendi arzusu ile ödememesi durumunda, alacaklının talebiyle, borçlunun (borca yetecek miktardaki) mal ve haklarına devlet aracılığıyla (icra dairesi tarafından) el konulması. |
Hâdis | Meydana gelen; çıkan; yeni çıkan |
Hafiyyen | Gizli olarak; saklı olarak; gizlice |
Hafriyat | Kazı; kazılar; toprak kazma; toprak çıkarma |
Hail | Duvar, çit, parmaklık, tahta perde gibi taşınmazları birbirinden ayıran işaret ve engeller |
Haiz | Sahip; elde bulunduran; taşıyan |
Hak | Hukuk düzeni tarafından şahıslara tanınmış olan yetkilerdir |
Hak ehliyeti | Sağ doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan ölüm anına kadar olan dönemde herkesin sahip olduğu medeni haklardan (evlenme, mülk edinme vb.) yararlanma yeteneği. |
Hakikiye | Hakikate mensup; gerçek; sahici; doğru; gerçekten |
Hakk | Doğruluk ve insaf; bir insana ait olan şey; dava ve iddiada hakikate uygunluk; harcanmış emek; pay; hisse |
Hakkaniyet | Hak ve adalete uygunluk; doğruluk |
hakkı hıyar | seçimlik hak |
Hakk-ı mesil | Su yolu hakkı |
Hakk-ı mürûr | Geçit hakkı |
Hakk-ı şuf’a | Önalım hakkı |
Hakk-ı şürb | Içme hakkı; sudan yararlanmada sıra hakkı |
Haksız fiil | Hukuk düzeninin izin vermediği, zarar verici eylemlerdir |
Haksız iktisap | Bir kimsenin malvarlığında, haklı bir nedene dayanmaksızın başka bir kimsenin malvarlığı aleyhine meydana gelen artma ya da azalmama durumu |
Halefiyet | Ardıl, yerine geçme, yerine geçen. |
Halel | Bozma; bozukluk; eksiklik; zarar |
Haleldar olmak | Bozulmak; çiğnenmek |
Hali sabıka irca | Eski hale getirme |
Halita | Karışım |
Hapsen Tazyik | Bir kimseyi ifasına mecbur olduğu hususu yapmaya icbar için kanuni salahiyete binaen hapsetmektir. |
Harâc-ı mukaseme | Arâzî-i hâriciyye mahsullerinden onda birden yarısına kadar alınan vergi |
Harâc-ı muvazzaf | Arâzî-i hâriciyye üzerine yerin tahammülüne göre,maktûiyet veçhile tayin olunan vergi |
Hariciye Vekâleti | Dışişleri Bakanlığı |
Hârîm | Başkasının giremeyeceği,girilmesine izin verilmeyen ev bölümü; harem |
Harnup | Keçi boynuzu |
Hartama | Pedavra; köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta; |
Has | Sıkıştırmadan bir yerin içine alma; hareketten menetme; etrafını çevirme; vakfetme |
Hasârât | Zararlar; ziyanlar; hasarlar |
Hasb-el-kanun | Kanun gereği |
Hasb-el-memuriyye | Memuriyet gereği |
Hasebiyle | Yüzünden; dolayısıyla; bu nedenle |
Hasılat | Gelir. |
Hasılat Kirası | Kiraya verenin, bir bedel karşılığında, hasılat veren bir malın veya hakkın kullanımını kiracıya bıraktığı sözleşme; ürün kirası. |
Hasîm | Iki düşmandan herbiri |
Hâsim | Hasmeden; kat’eden, kesip atan |
Hasren | Muhasara ederek; etrafını çevirerek |
Hâss | Özgü |
Hatîa | Günah; kabahat; suç; yanlış; yanlışlık |
Havale | Yollama ödeyicisinin, para, değerli kağıtlar veya benzeri nesneleri, yollayıcı hesabına yollama alıcısına ödemek ve yollama alıcısının da bunları kendi adına teslim almak üzere yetkili kılındığı sözleşme. |
Hâvi | Kapsar; kapsayan; içeren; içerir |
Havza-i fahmiyye | Kömür havzası; kömür bulunan bölge |
Haylûlet | Engel olma; araya girme; yolu kapama |
Hayr (hayır) | Iyilik; iyi; faydalı iş; yarar |
Hayrât | Sevap kazanmak için yapılan hayırlı işler; sevap için kurulan müessese |
Hazine | Devletten ayrı bir kişilik oluşturmamakla beraber, bir taraftan bütçenin uygulanmasına ilişkin işlemleri, diğer taraftan da kamu gelir ve giderlerinin zaman olarak uygunluğunu sağlayan merkezi örgüt; Maliye Bakanlığı ve maliye dairelerinden oluşan örgüt; |
Heder olma | Ziyan olma |
Hedm | Yıkma; harap etme |
Hıfz | Saklama; koruma |
Hibe | Bağışlama |
Hidematı amme | Kamu hizmeti |
Hilafı | Tersi; aksi; zıddı |
Hilkat | Yaratılma; yaratılış; tabiat |
Himaye | Koruma; korunma; birine arka çıkma |
Hini dava | Dava sırasında |
Hini hacet | Gerektiğinde |
Hisse-i şayia | Yaygın hisse; ortak pay |
Hitâm | Son; bitim; tükenme; nihayet |
Hizmet sözleşmesi | İşçinin, belirli veya belirsiz bir zaman süresi içinde iş görmeyi ve işverenin de ona bir ücret vermeyi üstlendiği sözleşme. |
Hod-be-hod | Kendi başına;kimseye danışmadan;kendiliğinden |
Huda | Aktarma |
Hudûs | Sonradan peyda olma |
Hukuk | İçtimai hayat nizamının muhafaza ve idamesi için cemiyet azası sıfatiyle fertlerle fertler, veya cemiyetle -yani devletle- fertler, yahut muhtelif devletler arasındaki münasebetleri tanzim eden usul ve kaidelerdir. |
Hukukî | Hukuksal olan. |
Hukuki işlem | Bir veya birden çok kişinin, hukuksal bir sonuca yönelttiği irade açıklaması. |
Hukuki tağyir | Bir kimsenin, kendisine ait olmayan menkul eşyalar üzerinde bazı işlemlerde bulunarak, bu eşyanın niteliğini değiştirmesi |
Hukukun şeklî kaynakları | Hukuk Kurallarının hangi şekillere bürünmüş olarak bize verildiğini ve nerelerde bulunduklarını göstere kaynaktır. |
Hulâsa | Özet |
Hulûl | Gelip çatma; girme; borcun vadesinin gelmesi |
Husule gelmek | Doğmak; ortaya çıkmak; meydana gelmek; oluşmak |
Husumet | Bir davanın ikamesi üzerine davacı ile müddeaaleyh arasında husule gelen vaziyeti ifade eder. |
Husûmet | Hasım olma durumu; hasımlık; düşmanlık; (davada) karşı taraf olma |
Husûsat | Bakımlar; işler; şekiller; yollar; konular; meseleler; maddeler |
Hususî | Özel; kişiye ait |
Hüccet | Senet; delil; belge |
Hükkâm | Hakimler; yargıçlar |
Hükmî şahsiyet | Tüzel kişilik |
Hükümlü | Hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşmiş olan kimse. |
Hükümsüzlük | Bir hukuki işlemin, kanunun öngördüğü şekilde yapılamaması veya kanuna aykırı olarak yapılması halinde hukuki sonuç doğurmamasıdır. |
Hüsnü ceryan | Iyi icra etmek |
Hüsnüniyet | Iyiniyet |
Hata | Yanılma, Yanılgı |
Hadd-i Maruf | Makbul olan had, Emredilen, müsaade edilen hudud |
Haslet | Ahlak, nitelik, huy, mizaç |
Hodbehot | Kendi kendine, kendi kafasıyla, kendiliğinden, kimseye danışmadan. |
Hacizvaaz | El koyma |
Herc ü merc | Darmadağınık. Karmakarışık. Allak bullak. |
Hükema | Hakimler, Alimler |
Hamaset | Kahramanlık, yiğitlik, cesaret |
Halef | Bir makamda, görevde sonra gelen kişi |
Hasım | Düşman, husumet |
Hükümözlü | Yerel mahkeme tarafından hüküm kararı verilmiş ancak hükmü henüz kesinleşmemiş tutuklu |
Hususi | Özel, özel olarak, kişiye ait olan |
Hasıl | Olan, ortaya çıkan, görünen. |
Hüviyet | Kimlik |
Hâzık | İşinin ehli, usta, Maharetli, becerikli, mahir, Usta doktor, uzman hekim. |
Hasretmek | Adamak, ayırmak, tahsis etmek. |
Hukuk Boşluğu | : Somut bir olaya uygulanacak hükmün, yazılı ya da yazısız hukukta yer almamasıdır. |
Hısımlık | Evlenme ya da evlat edinme vasıtasıyla gerçek kişiler arasında oluşan bağdır. |
Hilkat garibesi | 1.Bedeninde doğuştan normal olmayan gariplikler bulunan kimse. 2.Acayip, garip, tuhaf şey. |
halaza | Yere dökülen tohumlardan ertesi yıl hiçbir tarımsal faaliyet olmaksızın kendiliğinden yetişen bitki. |
Hasretme | Özgüleme,sınırlama;tahsis etme. Bir şeyin bütününü birine, bir şeye ayarımak |
hasbelkader | Rastlantı sonucu olarak, tesadüfen. Yazgıdan dolayı |
hırsız | Başkasının malını çalan kimse, uğru |
Hülasa | Özet, fezleke |
Harim | Girilmesi yabancıya yasak olan, kutsal tutulan, korunulan yer |
hissi kablel vuku | Olacak bir hadiseyi önceden bilme-görme,hissetme. Önsezi, içine doğma. |
HÂKİM | Millet adına, yargı yetkisini kullanarak yasaya aykırı davranışlarda veya uyuşulmayan işlerde yasayı yerine getirmekle, adaleti gerçekleştirmekle görevli kimse, yargıç. |
Hilaf-ı Hakikat | Gerçeğe, hakikate karşı olan. |
Hakem | Tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri ve üzerinde anlaştıkları kişi, yargıcı |
Hüküm | Bir dava mahkemesinin hukuksal uyuşmazlığı çözen son kararıdır. |
Hamil | Elinde bulunduran, taşıyan gerçek ya da tüzel kişidir. |
Hakk-ı hıyar | Seçimlik borçlarda seçim hakkı |
Hacir altına almak | -Hastalık, bunama vb. sebeplerden dolayı davranışlarının nasıl sonuç vereceğini bilemeyen bir kişiyi mahkeme aracılığıyla mal ve mülk yönetimi bakımından kısıtlamak -Medeni Kanun’a göre çeşitli haklarını kullanmaya yetkili olan kişinin bu haklarını mahkeme kararı ile elinden almak, haklarını kullanma bakımından kısıtlamak |
hali sabıka irca | eski hâle getirme (bkz. HMK 95. md. vd.) |
Hasbi | 1.Gönüllü olarak ve karşılık beklemeksizin yapılan. 2.Nedeni olmayan, nedensiz. |
Hünsa | Erkek ve dişi cinsellik organları kendisinde birlikte bulunan (birey) |
Haymatlos | Herhangi bir nedenle uyrukluğunu yitirmiş, hiçbir devletin yurttaşı olmayan, yurdu olmayan, yurtsuz (kimse).vatansız |
Hissikablelvuku | Önsezi |
Hiffet | İrade Sakatlanması, sonucunda ortaya çıkacak neticeyi öngöremeyip hata yapma, temkinsizlik |
Hâkim | Yargıç, yargılama yapan kişi |
Hile-i Şeriyye | Şekil bakımından hukuka uygun bir işlemi vasıta kılarak yasaklanmış bir sonucu elde etmek amacıyla yapılan muamele anlamında fıkıh terimi. |
Hile | Bir kimseyi aldatmak, yanıltmak için yapılan oyun, çıkar sağlamak için, değerli bir şeye değersiz bir şey katma. |
HAGB | Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının kısaltması |
Hıfzısıhha | İnsan sağlığını korumak için vücûdun ve içinde yaşanan çevrenin sağlık şartlarını inceleyen, buna göre tedbirler alan ve bu çalışmalardan bahseden hekimlik kolu, sağlık koruma, sağlık bilgisi, hijyen. |
Hamule Senedi | Tren ile taşımacılıkta kullanılan taşıma belgesi olup malların demiryolu ile taşınmasına ilişkin uluslararası anlaşmadır. Hamule, aslen Arapça bir kelime olup “yük” manasına gelmektedir. |
Hava Oyunu | Bir mal fiyatının yükseleceği umuduyla o maldan, sözde ileride teslim alınmak üzere, bir parti satın almak ve vakti geldiğinde bu malın değerine göre fiyat farkını satıcıdan almak veya ödemek şeklinde girişilen bir çeşit talih oyunu. |
HİTAM | Bitim, bitiş, sona eriş, son |
hususi esbabı hüküm | Özel hüküm sebepleri, kanunda sayılan deliller dışındaki delil yöntemleridir.(HMK m.192) |
Iade-i muhakeme | Yargılamanın yenilenmesi |
Iaşe | Yaşatma; besleme; geçinme |
Ibâre | Deyiş; cümle; paragraf; bir bölüm söz |
Ibhâm | Kapalı bırakma; açıklamama; belli etmeme; gizli kapaklı tutma |
Ibka | Devamlı, sürekli kılma; yerinde bırakma |
Ibra | Aklanma; temize çıkma; aklama; temize çıkarma Alacaklının, borçlusunda bulunan alacağından tamamen veya kısmen vazgeçmesi |
Ibraz | Gösterme; meydana çıkarma; sunma |
Ibtida | Başlama; başlangıç; ilkin; en önce; başta |
Icâb | Gerekme; gerek; bir sözleşme için ilk söylenen söz |
Icabet etme | Uyma |
Icabı hal | Durumun gereği |
Icar | Kiraya verme; kiraya verilme |
Icâre-i müeccele | Sonradan alınacak kira |
Icareteynli vakıf | Ivedili ve süreye bağlı kira sözleşmesi olan vakıf mallar |
Icazet | Izin; ruhsat, diploma |
Icâzet-i lâhika | Bir kimsenin izni olmadığı halde,yapıldıktan sonra bir şeyi kabul etmesi ve onaylaması |
Icbar | Zorlamak |
Icbar etme | Zorlama |
Icmâl | Kısaltma; özetleme; öz; özet genel toplamı |
Icra tetkik mercii | İcra-İflas dairesinin üzerinde olup, icra-iflas işlemlerinin doğru ve kanuna uygun olup olmadığını denetleyen ve ayrıca kanunun kendisine verdiği dava ve işleri gören özel mahkeme. |
Içtihad | Özel görüş; anlayış; kavrayış |
Içtima | Toplanma; toplantı; bir araya gelme |
Içtimaî | Sosyal; toplumsal |
Içtinap | Kaçınma; çekinme |
Idame | Devam ettirme; sürdürme |
Idâre-i husûsiyye | Il özel idaresi |
Ifa | Ödeme; yerine getirme; bir işi yapma; edim |
Ifadat | Sözler |
Ifade | Anlatma; anlatış; anlatım |
Ifham | Anlatma; anlatılma; bildirme; bildirilme |
Iflas | Borcunu ödemeyen veya ödemelerini tatil eden borçlu hakkında yapılan takip sonucunda, mahkeme kararı ile tespit ve ilan edilen durum. |
Ifrağ | Bir durumdan başka bir duruma sokma |
Ifraz | Arazinin parçalanması; bölünmesi; parsellere ayırma; araziyi imar açısından uygun parçalara bölme |
Ifşasına müeddi | Açıklanma gereği |
Ihale | Artırma veya eksiltme biçimiyle yapılan ve en uygun fiyatı teklif edene (en çok artıran veya eksiltene) işin/malın verildiği sözleşme yöntemi. |
Ihâta | Bir şeyin etrafını çevirme; sarma; kuşatma; etrafı çevrilme; anlayış; geniş bilgi |
Ihbar | Haber verme; bildirme; bildirim |
Ihdas | Ortaya çıkarma; kurma; bir şeyi ilk kez ortaya koyma |
Ihfa | Saklama |
Ihkak-ı hak | Kendiliğinden hak alma |
Ihlal etmek | Zarar vermek; zedelemek; dokunmak; hakkını zedelemek; çiğnemek; bozmak |
Ihmal | Dikkatsizlikten ve özensizlikten kaynaklanan kusur; savsaklama; gerekli özeni göstermeme |
Ihraç | Çıkarma; dışarıya mal satma; dış satım |
Ihraz | Benimseme; sahipsiz bir malı sahiplenme |
Ihtar | Hatırlatma; dikkati çekme; uyarma; uyarım |
Ihtarname | Bir kimseye, bir hususu yerine getirmesi veya getirmemesi için yapılan yazılı uyarı; hatırlatma belgesi. |
Ihticâc | Delil veya tanık gösterme |
Ihtilaf | Anlaşmazlık; uyuşmazlık; çekişme; niza; görüş farklılığı |
Ihtilat | Karışma; katılma; bir araya gelme |
Ihtimam | Özen; bir şey, iş ya da kişiye özel dikkat gösterme |
Ihtirâzi kayıt | Çekince; önkoşul; belli hakları kullanma hakkının saklı tutulması |
Ihtiva etmek | Içermek; kapsamak; içine almak; içinde bulundurmak |
Ihtiyar etmek | Seçmek; seçme hakkını kullanmak; tercih etmek; yeğlemek |
Ihtiyarî | Isteğe bağlı; seçmeli; istemli |
Ihtiyat | Sakınma; |
Ihtiyati tedbir | Davacının, davasını kazanması durumunda, dava konusu şeye kavuşabilmesi için, davadan önce veya dava sırasında o şeyi garanti altına almasına yarayan önlem. |
Ihzâr | Hazırlama; huzura getirme; |
Ihzaren celb | Sanığı veya tanığı, kendi arzusu nedeniyle gelmediği için mahkeme önüne hakim kararı ile zorla getirtme |
Ihzarî | Hazırlayıcı; yetiştirici; hazırlık niteliğinde olan |
Ika etmek | Yapmak; etmek; oluşturmak |
Ikâme | Yerine koyma; yerine kullanma; dikme;yerine geçme; kaim olma; dava açma |
Ikamet etme | Bir yerde yerleşme iradesi ve niyetiyle oturma. |
Ikametgah | Bir kimsenin yerleşme kast ve niyetiyle oturduğu yer |
Ikmal | Tamamlama; bitirme; devamlı olarak yiyecek içecek ve diğer gerekli malzemenin sağlanması |
Ikrâh | Korkutma; bir kimseyi yapmak istediği şeyi yapmamaya, yapmamak istediği şeyi yapmaya korkutarak zorlamak |
Ikrar | Saklamayıp söyleme; bildirme; açıkça söyleme; kabul |
Ikraz | Borç verme; ödünç verme |
Iktifâ | Yeter bulma; yetinme |
Iktirân | Yakın varma; yanına gelme; yaklaşma; ulaşma; erişme |
Iktisabî | Kazanma ile ilgili; edinme ile ilgili |
Iktisadi | Ekonomik |
Iktisap | Kazanma; kazanım; edinme; bir şeyin mülkiyetini elde etme |
Iktiza | Gerekme; gerektirme; gereklilik; işe yarama ilâm yargı belgesi; mahkemenin verdiği nihaî (son ) kararın, iki taraftan her birine yöntemine göre verilen onamlı örnekleri; mahkeme kararı örneği (sureti) |
I’lâmât | Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar; kararı bildiren belge |
Ilamlı icra takibi | Para veya paradan başka bir şey içeren konularda, önce bir mahkeme ilamı alınıp, ilamlara özgü icra takibi yapılması. |
Ilamsız icra takibi | Elinde bir mahkeme ilamı bulunmayan veya bulunmasına rağmen ilamlı icra yoluna başvurmayan kişilerin, alacaklarını elde etmek için başvurdukları icra yolu. |
Ila-nihâye | Sonuna kadar |
Ilga | Ortadan kaldırma; yürürlükten kalkma; hükümden düşürme; geçersizleştirme |
Illet | Hastalık; sakatlık; bozukluk; neden; sebep |
Illiyet bağı | Nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasındaki ilişki |
Ilmî | Bilimsel |
Ilmi içtihatler | Hukuk bilginlerinin hukuki sorunlarda ileri sunmuş oldukları görüş, düşünce ve kanaatlerdir. |
Ilmühaber | Belge; birinin herhangi bir durumunu (örneğin ikametgahını) gösteren durum belgesi |
Iltibâs | Karıştırılma; benzeşim; karışıklık |
Iltihâk | Katılma; karışma |
Iltisâk | Yapışma; bitişme; kavuşma |
Iltizam | Kendi için gerekli sayma; gerektirme |
Iltizami muamele | Bir kimsenin malvarlığının aktifinde yer alan kalemlere dokunmaksızın, yalnızca pasifini artıran bir işlem yapması; taahhüt işlemi; borçlandırıcı işlem; |
Ilzâm | Susturma; bağlama |
Imâl | Yapma; yapılma; meydana getirme |
Imâr | Bayındırlık; bayındır duruma getirme; geliştirme |
Imdi | Buna göre; şu halde; o halde |
Imha | Yok etme; ortadan kaldırma; mahvetme |
Imhâl | Mühlet verilmesi; süre verilmesi; erteleme; yeni bir önel tanıma |
Imlâ | Doldurma; doldurulma; yazdırma; yazdırılma; bir dilin cümlelerini, kelimelerini doğru yazma bilgisi |
Imtina | Kaçınma; çekinme |
Imtisâl | Gerekeni yapma; bir örneğe göre hareket etme; alınan emre boyun eğme |
Imtiyaz | Ayrıcalık; farklılık |
Inbiâs | Gönderilme; meydana çıkma; ileri gelme |
Ind-el-hâce | Lâzım olduğu; gerektiği zaman |
Ind-ettemyiz | Temyiz sonunda; temyiz olunduğunda |
Indinde | Yanında |
Infâk | Beslemek; geçindirmek; nafakalandırmak |
Infisah | Ortadan kalkma; dağılma; fesholma. |
Infisâh | Fesh olunma; bozulma; hükümsüz kalma; dağılma; kendiliğinden ortadan kalkma |
Inhisar | Tekel; monopol; alımın veya satımın tek bir elde toplanması |
In’ikad | Bağlama; kurulma; toplanma |
Inkılâp | Değişme; bir halden başka bir hale dönme; devrim |
Inkıta | Kesilme; kesinti; ara verme |
Inkıyâd | Boyun eğme; kendini teslim etme |
Inkisâm | Taksim olma; parçalanma; bölünme; ayrılma |
Inkişaf | Açılma; gelişme; gelişim; açınım |
Inkiza | Bitim; sona erme |
Insicâm | Bir düzeye gitme; düzgün söz; düzgünlük; tutarlık |
Inşâî | Inşaya, yapıya ait |
Inşaî hak | Yenilik doğuran hak; bir hukuki durumun ortadan kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir hukuki durumun yaratılması için kişinin kullandığı hak |
Intac | Sonuç verme; nitelendirilme; sonuçlandırılma; bitirme |
Intifa | Yararlanma; bir şeyden istifade etme |
Intifa hakkı | Yararlanma hakkı; başkasına ait bir malda, kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkilerine sahip olmayı içeren irtifak hakkı çeşidi |
Intihâb | Seçme; seçilme; seçim |
Intikal | Bir mal üzerindeki tasarruf hakkının, kanun ile belli kimselere geçmesi |
Intizâm | Düzgünlük; çeki düzen; düzenlilik |
Intizâr | Bekleme; beklenilme; gözleme; gözlenilme |
Inzibât | Yolunda olma; genel emniyetin yolunda olması; sıkı düzen |
Inzimâm | Eklenme; katılma; ilave |
Ipham | Belirsizlik |
Ipka | Kalma; yerinde bırakma; görevinde bırakma; yenileme |
Ipotek | Hak sahibine, alacağını, bir taşınmaz malın değerinden elde etme yetkisini veren sınırlı bir ayni hak. |
Ipotek akit tablosu | İpoteğin kurulması sırasında tapu memuru tarafından düzenlenen ve ipoteğin durumunu gösteren resmi senet. |
Ipotek belgesi | Tapu sicil müdürlüğü tarafından verilen ve ipotek akit tablosunun özetini içeren belge. |
Ipotekli borç Senedi | Taşınmaz rehni ile güvence altına alınmış kişisel bir hak nedeniyle, yetkili tapu görevlilerince ilgili taşınmaza değer biçilerek, taşınmaz değerinin bağlandığı (sürümünün kolaylaştırıldığı) kıymetli evrak. |
Iptal | Hukuk kurallarına aykırı biçimde yapılmışbir idari işlemin yargı organının kararıyla ortadan kaldırılmasıdır |
Irae | Tayin etme; gösterme |
Irae edilmek | Gösterilmek |
Iras | Yapma; etme; birine (zarar) verme, sebep olma |
Irat Senedi | Bir alacak nedeniyle üzerinde gayrimenkul mükellefiyeti kurulan bir taşınmazın değerinin, taşınmazdan ödenmesi gerekli bir para borcu biçiminde bağımsızlaştırılarak, sürümünü artırmak için bağlandığı kıymetli evrak. |
Irca | Eski duruma çevirme; geri döndürme; indirgeme |
Irca olunma | Eski duruma getirme; çevirme; döndürme |
Irsen | Irs yoluyla; miras yoluyla (geçerek) |
Irtibat | Bağlantı; ilişki; ilgili olma |
Irtifak | Hacet talep etme; ihtiyaç duyma; yükümlenim |
Irtifak hakları | Bir taşınmaz üzerinde, bir kullanma ve yararlanmaya rıza göstermeyi veya mülkiyete özgü bazı hakların kullanılmasından kaçınmayı gerektiren ve diğer bir taşınmaz veya kişi yararına ayni hak olarak tesis edilen hukuki işlem. |
Is’af | Yerine getirme |
Isâl | Vardırma; vardırılma; ulaştırma; ulaştırılma |
Isbât | Şahit ve delil göstererek doğrusunu ortaya çıkarma |
Iskan ruhsatı | Bir binada oturulabilmesi için, yapının tamamlanmasından sonra ve İmar Kanunu’na göre, o yapının kullanılabileceğine ilişkin olarak verilen belge. |
Iskat | Düşürme; hükümden düşürme; yok etme; iptal |
Islah | Düzeltme; davada tarafça düzeltme; iyileştirme; iyi bir hale getirme |
Islahât | Düzeltme veya iyileştirme işleri |
Isnad | Bir şeyi veya bir işi, birisi için yaptı diyebilme; bir şeye dayandırma; yükleme |
Istılâh | Terim |
Istiane | Yardım isteme |
Isticar | Kira ile tutma; kiralama |
Isticvap | Sorguya çekme; sorguya çekilme |
Istida | Dilekçe; arzuhal; emanet bırakma; himaye (korunma) talep etme |
Isti’dâd | Kabiliyet; akıllılık; anlayış; yetenek |
Istidlâl | Bir kanıta dayanarak, bir nesneden sonuç çıkarma; kanıt ile anlama |
Istifa | İsteğe bağlı olarak bir görevden ayrılma. |
Istifade | Yararlanma; faydalanma |
Istiglâl | Ipotek; ev, dükkân, tarla ve bunlara benzer taşınmazların geliri, karşılık gösterilerek rehine koyma |
Istihap | Yanına almak |
Istihdâf | Hedef tutma; amaç edinme; amaçlama |
Istihdâm | Hizmete kabul etme; kullanma; çalıştırma |
Istihkak | Hak istemek; hak ediş; bir şey üzerinde hak iddiasında bulunma |
Istihkak davası | Taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde mülkiyet veya diğer bir aynî hak iddiasında bulunmayı konu alan dava |
Istihlâk | Tüketim; kullanarak bitirme |
Istihrâç | Çıkarma; çıkarılma; netice çıkarma; anlam çıkarma; anlama |
Istihsal | Üretim; üretme; elde etme |
Istikraz | Borç alma; ödünç alma |
Istilzâm | Gerektirmek |
Istimâ | Davada dinleme; yargıcın duruşmada iki taraf veya vekillerinin sözlü olarak ileri sürdükleri sav ve savunmaları ile,tanık ve bilirkişinin beyanlarını dinlemesi |
Istimâl | Kullanma |
Istimval | Ilgililerin rızası olmasa bile yasa gereğince ve değer pahası karşılığında kişilerin mallarına el konulması |
Istina | Dayanak; dayanma |
Istinad | Dayanma; senet, delil sayma |
Istinâd etmek | Dayanmak; bir şeyi dayanak(mesned) olarak almak |
Istinkâf | Çekimser kalma; çekinme; geri durma; sakınma |
Istinsah | Suret çıkarma |
Istirdâd | Geri alma; alınma; geri isteme |
Istisna | Ayrı tutma; kural dışı sayma |
Istisna sözleşmesi | Yüklenicinin (müteahhidin), ücret karşılığında, iş sahibi için eser ortaya çıkarmayı borçlandığı sözleşme; eser sözleşmesi. |
Iş’âr | Bildirme; yazı ile bildirme; gösterme |
Işgal | Tapu kütüğüne göre sahipsiz mal durumuna geldiği anlaşılan taşınmaz malları edinme yolu. |
Işhâd | Şahit getirme; tanıklık ettirme; tanık gösterme |
Işkâl | Zorlaştırma; güçleştirme |
Iştigal | Meşgul olma; bir işle uğraşma |
Iştirâ | Alım hakkı; satın alma hakkı; hak sahibine istediği zamanda bir şeyin malikinden, o şeyin mülkiyetinin kendisine kararlaştırılan bedel karşılığında devrini isteme yetkisi veren hak |
Iştira hakkı | Hak sahibine, istediği zamanda, bir malın malik |
Iştirâk | Katılma; ortak olma; ortaklık |
Iştirak halinde mülkiyet | Kanundan veya sözleşmeden ötürü birbirlerine ortaklık bağı ile bağlı bulunan kimselerin, bu ortaklıkları nedeniyle bir malın mülkiyetine elbirliğiyle sahip oldukları ve her birinin hakkının, o malın tamamını kapsadığı mülkiyet biçimi. |
Ita | Verme; ödeme |
Itfa | Söndürme; ödeme; bir borcu, ödeme, takas, af gibi bir sebeple kapatma; sona erdirme |
Itlâk | Salıverme; koyuverme; boşamak; demek; denilmek; tabir |
Itmam | Tamamlama |
Ittiba | Uyma; itaat etme |
Ittihâd | Bir olma; birleşme; birlik |
Ittihâz | Edinme; edinilme; kabul etme; sayma; tutma; alma |
Ittisâl | Bitişme; kavuşma; yakınlık |
Ivaz | Karşılık; bedel; eder; karşı bedel; mukabil eda; fiyat |
Ivazlı akit | Iki tarafa borç yükleyen sözleşme |
Ivazsız akit | Tek tarafa borç yükleyen sözleşme |
Izaa | Kaybetme; yitirme |
Izafe | Zammetmek; katmak; karıştırmak |
Izale | Giderme; giderilme |
Izale-i şüyuu | Herhangi bir malın kendisinin veya satılarak bedelinin paylaştırılması suretiyle, bu mal üzerindeki ortaklığın (paydaşlığın) giderilmesi. |
Izhâr | Açıklama |
Izrar | Zarar verme; zarara sokma. |
Iztırâr | Zorunluluk; çaresizlik. |
Iztırar hali | Kişinin açlık,susuzluk hali nedeniyle yada mevcut bir tehlike nedeniyle;üçüncü kişiye verdiği zarardan dolayı sorumluluk durumuna ilişkin hukuki konumu. BK.mad.52/;765 s.TCK.mad.49/3; TMK.mad.753 |
ibka | kalmış, bırakılmış |
icazet | Müsaade, ruhsat, mümeyyiz küçüklerin kendiliklerinden yaptıkları borçlandırıcı işlemleri velî veya vasîlerince sonradan verilen izin, müsaade. |
ikraz | Borç verme ;ödünç verme. |
ittihaz etmek | Saymak, tutmak, … olarak görmek. |
Ilka | Koymak, birakmak. Terk etmek, Öne atmak |
itham | Suçlama, Suçlu görme. |
ittiham | Suç altında bulunmak, Suçlamak. Töhmet altında olmak, Suçlandırmak. |
iftikar | Yoksulluğunu, fakirliğini açığa vurmak |
ihtizaz | Titreşme, titreşim. |
irtikâb | Bekleme, gözleme. Bir işe girişmek |
islah | Taraflardan birisinin davada yapmış olduğu bir usul işlemini kısmen veya tamamen düzeltmesidir. |
irtikâp | Kötü iş yapma, kötülük etme. Yalan söyleme, hile yapma. |
iltimas | Kayırma, ayrıcalık gösterme |
ilânihaye | Sonsuza değin, sonsuza kadar |
ihtisaren | Kısaca, özet halinde |
iptida | Başlangıç, ilk |
istişare etmek | Danışmak |
ikrah | Korkutma, tiksinme, iğrenme |
isticvap name | Yapılan sorgulamanın yazıldığı kağıt |
ilhak | Kendine bağlama, kendine takma |
indelhace | İhtiyaca binaen, ihtiyaca göre |
intihal | Aşırma, bilgi hırsızlığı |
ihtiyari | İsteğe bağlı, seçmeli olan |
inhisari | Kendi başına, tekelli |
işmam | Hafif olarak duyurmak, koklatmak. Hissettirmek |
ilanihaye | Sonsuza kadar. |
irtikap | menfaat sağlama |
Isdar etmek | Çıkarmak |
icbar | Zorlama, zorunda bırakma, zorla bir işi yaptırma. |
iğfal etmek | Aldatmak, kandırmak, baştan çıkarmak |
iktibas | 1.Ödünç alma. Alıntı. 2.Yabancı hukukun tamamen ya da bazı kanunlarının olduğu gibi veya değiştirilerek kabulüdür. Benimsenen hukukun, benimseyen ülke tarafından istenerek gönüllülük esasına dayalı, bilinçli olarak seçimi ve aktarılmasıdır. |
intizam | Düzenli, düzgün olma.Düzen, çekidüzen |
ihya | Yeniden canlandırma, çok iyi duruma getirme,geliştirme, güçlendirme. |
illiyet rabıtası | nedensellik bağı |
iğfal kabiliyeti | aldatma,kandırma yeteneği |
izale’i şüyu | herhangi bir ortak malın ortaklar arasında paylaşılamaması sonucunda mahkeme yolu ile satılması ve paylaşılmasıdır. Paydaşlığın giderilmesi de denilebilir. |
imhal etmek | Mehil vermek, Süre vermek, Sonraya bırakmak |
istifham | Soru; |
insicam | bir düzeye gitme; düzgün söz; düzgünlük; tutarlılık |
imhal | Mühlet verilmesi,süre verilmesi, erteleme. |
istizan | bir şeyi yapmak için izin alma, izin isteme, yetki isteme |
iftira | bir kimseye gerçek olmayan, olumsuz bir durumu, bir suçu, amaçlı olarak, bilerek yükleme |
ifşa etmek | Afişe etmek , ortaya çıkarmak, ilan etmek , yaymak… |
infaz | Bir kararı, bir yargıyı yerine getirme, uygulama, yürütüm. Yargı sonunda verilen kararın uygulanması |
iaşe | yedirip , icirme , besleme bakma |
ivedi | Acele , çabucak… |
istimlak | Kamulaştırma, |
itiyat | Alışkanlık, Huy |
isnat | Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya sebebe dayandırma, yükleme, atfetme |
iddianame | Ceza yargılamasında, hazırlık soruşturmasının kamu davasının açılması için yeterli düzeye eriştiğinin anlaşılması üzerine savcının dava açtığını bildiren yazılı belge. |
icmal | özet |
istinabe | Davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek üzere başka bir yerde bulunan bir tanığın, tanığın bulnduğu yerde ki mahkeme tarafından ifadesinin alınması |
istida | 1.Dilekçe, arzuhâl. 2.Emanet bırakma , himaye talep etme. |
Iztırar | zorunluluk, çaresizlik, mecburiyet |
istihlak | Tüketim |
iltisak | Kavuşma, bitişme, birleşme, bağlantı |
istihza | alay, ironi |
iade-i mahkeme | Mahkeme tarafından verilerek kesinleşen bir hükümle ilgili olarak, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda belirlenen hallerde (CMK md.311) hükümlü lehine veya aleyhine olarak yeniden yargılama yapılmasına “yargılamanın yenilenmesi” veya “iade-i muhakeme” denilmektedir. |
işbu | Bu, özellikle bu, tam olarak bu. |
istikşaf | Araştırma |
ittihaz | kabullenmek |
ide | Düşünce, fikir. |
ikale sözleşmesi | Bozma sözleşmesi, işçi ve işveren arasında iş sözleşmesinin karşılıklı anlaşma ile sona erdirilmesi |
ikrah | Korkutma |
icap | öneri, teklif |
iddet – iddet müddeti | Türk Medeni Kanunu’na göre boşanan kadının tekrar evlenmesi için beklemesi gereken üç yüz günlük süre. |
Ittıla Etmek | Öğrenmek, haberdar olmak. |
Islah Etmek | (bir şeyi) daha iyi bir duruma getirmek, düzeltmek, iyileştirmek. |
izahtan vareste | Açıklanmaya gerek olmayan, apaçık ortada olan. |
iradi | 1.Dışsal bir zorlama olmaksızın, kişilerin iradeleri sonucu olarak ortaya çıkan 2.İradeli, istençli 3.(Osmanlı Dönemi) iradeden gelmiş. Konulmuş, yerleştirilmiş |
iddet müddeti | Bekleme süresi. Türk Medeni Kanunu’na göre boşanan kadının tekrar evlenmesi için beklemesi gereken üç yüz günlük süre. |
ihtilâs | Nitelikli zimmet anlamına gelmekte olup zimmetin hile ya da aldatıcı bir yöntem ile gerçekleştirildiği durumlardır |
istinaden | (bir görüşe, gerekçeye) dayanarak, güvenerek, dayanılarak, dayandırarak. |
ibraname | İki taraf arasında herhangi bir alacak ya da verecek olmadığını ve tarafların bu konuda hak talep etmediğini gösteren belge |
istivcap | Bir tarafın kendi aleyhine olan belli bir vakıa hakkında mahkeme tarafından dinlenmesi anlamına gelmekte olup, davanın aydınlatılmasına katkıda bulunan bir usul işlemidir. |
isticvab | Bir tarafın kendi aleyhine olan belli bir veya birkaç vakıa hakkında mahkeme/hakim tarafından sorguya çekilmesi (dinlenmesi) demektir. |
iktiham | (Bir zorluğu) giderme, kaldırma, yenme; (olumsuz bir duruma) dayanma, katlanma |
İade | Geri verme; geri çevirme; eski duruma getirme |
İade-i Muhakeme | Muhakemenin iadesi. |
İbra | Bir kimsenin zimmetini haktan beri kılmaktır ki, iki kısımdır : biri ibra-i iskat, diğeri ibra-i istifadır. |
İbraz | Ticari senetler muamelelerinde senedi, hamilin muhataba veya borçluya göstererek kabulünü veya tediyesini istemesine denir. |
İcap | İnşayı tasarruf için iptida söylenilen sözdür ki tasarruf onunla ispat olunur. |
İcar | Kira |
İcmâl | Özet, kısaltma, yorum |
İcra | Bir mahkemenin ilamının veya idari bir kararın hükmünün yerne getirmek demektir. |
İcra Vekilleri Heyeti | Bakanlar Kurulu |
İctima | Toplantı, toplanmak, biraraya gelmek |
İçtihat | Herhangi bir hukuki mesele hakkında hukuk alimlerinin fikir ve mütalâalarıdır. |
İddianame | Soruşturma sonunda savcının topladığı delilleri, şüphelilerin cezalandırılmasını talep ettiği kanun hükümlerini ve bu hükümlerde yer alan karşılıklarını, gerekçeleri ve kurduğu illiyet bağı ile birlikte izah-talep ettiği metin. |
İfa | Yerine getirme |
İfa Etmek | Yapmış olmak, yerine getirmek |
İfrat | Herhangi bir konuda aşırı gitme, aşırılık |
İfraz | Ayırmak, tefrik etmek. |
İfsat | Karışıklık, düzeni bozma |
İfşa | Açığa çıkarma, açığa vurma. |
İhraz | Kazanmak, elde etmek. |
İhsas. | Kapalıca anlatım, hissettiriş. |
İhsas-ı Rey | 1- Tarafını belli etmek 2- Hakimin devam etmekte olan davaya ilişkin görüşünü ( kararını ) belli ederek davanın seyrini etkilemesidir. |
İhticaca Salih Olmak | Yazılı bir belegenin delil olabilme gücüne sahip olması. |
İhtilaf | Anlaşmazlık, çekişme. Aykırılık. Söz, tutum, durum ve davranışlarda birbirine aykırı ve muhalif olma. Çelişki. |
İhtilat | Katılma, başkalarıyla ilişkilerde bulunma, haberdar yaşam. |
İhtira | Bilimsel buluşlar üzerindeki haklar |
İhtirazi Kayıt | Muayyen hakları kullanmak hususunda serbestisini muhafaza etmek isteyen tarafın bu hususta vaki beyanıdır. |
İhtiyati Haciz | Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir borcun alacaklısının, borçlunun elinde veya üçüncü şahısta olan menkul ve gayrimenkul mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilmesidir. |
İhzar | Hazır bulundurma, hazır hale getirme. Duruşmalarda hâkim önünde hazır bulundurma. |
İkale | Bir hukuki muamelenin vücut verdiği bir vaziyeti, ikinci bir hukuki muamele ile eski haline getirmek demektir. |
İkametgâh | Mesken, konut, ikâmet edilen yer. Bir kimsenin yerleşmek niyetiyle oturduğu yer. Herkesin bir tek ikâmetgâhı vardır. Tüzelkişilerin bazen birden çok ikâmetgâhı bulunabilmektedir. |
İkmal | Eksik malzemenin tamamlanması,temin edilmesi. |
İkrar | Aleyhine hukuki neticeler husule getirebilen maddi veya hukuki bir vakıanın doğruluğunu tasdiktir. |
İktisap | Bir şeyin mülkiyetini elde etmek demektir. |
İktisat Vekâleti | Ekonomi Bakanlığı |
İktizâ | Gerek;lüzüm. |
İlam | Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar; kararı bildiren belge. |
İlga | Kanun, tüzük veya yönetmeliklerin yeni bir kanun, tüzük veya yönetmelikle yürürlükten kaldırılmasıdır. |
İlliyet bağı | Nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasındaki ilişki. |
İltibas | Karistirilma; benzeşim; karışıklık. |
İltihak | Başka devletler tarafından imza edilmiş bulunan bir muahedeye iştirak etmek isteyen diğer bir devletin müracaat ettiği hukuki muameleye denir. |
İlzam | Bir şeyi lazım kılmak. |
İmtiyaz | Farklılık, ayrıcalık. |
İnfaz | Gereğini yapma;yerine getirme; icra etme |
İnfisah | Akdin kendiliğinden ortadan kalkmasıdır. |
İnkılâp | Devlet eliyle memleketin içtimai hayatının ve müesseselerinin makul ve ölçülü metotlar ile köklü bir surette yenileştirilmesi. |
İntifa hakkı | Başkasına ait bir maldan yararlanma, başkasına ait bir malı kullanma hakkı. |
İntihab | Seçme,seçilme,seçim. |
İptidai itiraz | Ilk itiraz |
İrad Senedi | Bir alacak nedeniyle üzerinde gayrimenkul mükellefiyeti kurulan bir taşınmazın değerinin, taşınmazdan ödenmesi gerekli bir para borcu biçiminde bağımsızlaştırılarak, sürümünü artırmak için bağlandığı kıymetli evrak. |
İrtifak | Mevcut bir mal üzerinde kullanma hakkı. |
İrtihan | Rehin olarak alma, alınma. |
İsticvap | Sorguya çekme. |
İstihkak | Kazanılan şey, hakedilen. |
İstihkak davası | Taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddiasında bulunmayı konu alan dava. |
İstikak | İspat davası |
İstikraz | Ödünç alma, borç alma. |
İstiktap | tarafı sorguya çeken yargıcın yeteri kadar ikna olmaması durumunda,senedi imza ettiği iddia olunan tarafa yazı yazdırması,imza attırması; yargıç, istiktap yoluyla elde edilen imza ile elde bulunan imzayı karşılaştırır ve ikna olmaya çalışır |
İstima | Davada dinleme,yargıcın duruşmada iki taraf veya vekillerinin sözlü olarak ileri sürdükleri sav ve savunmaları ile tanık ve bilirkişinin beyanlarını dinlenmesi |
İstimlâk | Kamulaştırma; kamu kurum ve kuruluşlarınca kamu yararı kararına dayanılarak özel mülkiyete konu taşınmazların bedeli peşin ödenerek alınması |
İstimval | Devletin,olağanüstü durumlarda ilgililerin rızası olmasa bile yasa gereğince ve değer pahası karşılığında kişilerin elindeki mallara el koyması |
İstinabe | Dosyanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde bulunan bir tanığın oradaki mahkeme tarafından ifadesinin alınması. |
İstinkaf | Sakınmak |
İstirdat | Geri almak. |
İstisna | Ayrı tutma; kural dışı sayma. |
İstisna Akdi | Yüklenicinin (müteahhidin), ücret karşılığında, iş sahibi için eser ortaya çıkarmayı borçlandığı sözleşme; eser sözleşmesi. |
İstizah | Açıklama istemek |
İştira | (iştirâ) – alım hakkı; satın alma hakkı; hak sahibine istediği zamanda bir şeyin malikinden, o şeyin mülkiyetinin kendisine kararlaştırılan bedel karşılığında devrini isteme yetkisi veren hak |
İştirak halinde mülkiyet | Kanundan veya sözleşmeden ötürü birbirlerine ortaklık bağı ile bağlı bulunan kimselerin, bu ortaklıkları nedeniyle bir malın mülkiyetine elbirliğiyle sahip oldukları ve her birinin hakkının, o malın tamamını kapsadığı mülkiyet biçimi |
İtfa | Ödeme |
İtiyadi | Tekrarlanan, Alışkanlık haline gelen |
İttisâl | bitişme; kavuşma; yakınlık. “ |
İvazsız akit | tek tarafa borç yükleyen sözleşme |
İvedi | Acele |
İzale i Şüyu | Ortaklığın giderilmesi davası |
İzale-i şuyu | Ortaklığın giderilmesi,ortaklığa son verme |
İzdivac | Evlenme |
İtikaf | Bir yere çekilip ibadet etmek. |
İrtihal | Göçme, ölme |
İstimrar | Sürüp gitme, süreklilik. |
İhtisas | Uzmanlık, uzmanlaşma. |
İta Amiri | Satın alımlarda ihale ve ödeme onayı için imza yetkisine haiz kamu görevlisi |
İstinaden | Bir görüşe, bir düşünceye dayanarak, güvenerek. |
İhtiva | İçine alma, içinde bulundurma, içerme |
İş’ar | Yazı ile haber vermek. Anlatmak, bildirmek. |
İbraname | Aklama belgesi |
İstinaf | Temerrüte düşen borçlunun borcun muaccel olması anından borcun ifasina kadar geçen zamandaki faiz. |
İntihal | Aşırma (hırsızlık), başkasına ait düşünce, görüş, bilimsel eser, yazı ve dizelerin, kaynak gösterilmeden kendisine aitmiş gibi gösterilmesi. |
İntifak Hakkı | Bir eşyayı sadece kullanma ve ondan yararlanma yetkisi sağlayan ayni haktır. |
İkrah | Bir kimseyi yapmak istediği şeyi yapmamaya, yapmamak istediği şeyi yapmaya korkutarak zorlamak |
İka etmek | genetik olarak insan ırkının ıslahı bilimiYapmak,etmek,oluşturmak. |
İKTİBAS | Ödünç alma. Alıntı. |
İntaç | Sona erdirme, bitirme |
İstihlaf | Mirasçı murisin haklarını ve borçlarını istihlaf eder. ( ardıl (halef) olma. ) |
İstinaf | bir işe yeniden başlamak, Dava mahkemeleri ile Temyiz Mahkemesi arasındaki bir derece yüksek mahkemeye verilen isim. |
İştibah | Şüphelenme,şüphe,kuşkulanma:kuşku |
İtiyadi suçlu | kasıtlı bir suçun temel şeklini ya da daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerini bir yıl içinde ve farklı zamanlarda ikiden fazla işleyen kişi |
İktibas | Ödünç alma, ödünç alınan şey, alıntı |
İstihsal | Üretim; üretme; elde etme |
İkrazat | Borç verme, Borçlar. |
İsnat | Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya sebebe dayandırma, yükleme, atfetme. Karacılık, iftira. |
İsnad | Bir şeyi veya bir işi, birisi için yaptı diyebilme, bir şeye dayandırma, yükleme. |
İltisak | Kavuşma, birleşme, bitişme. |
İLAMAT | Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar. |
İrtikap | Kötü iş yapma, kötülük etme Yiyicilik. Yalan söyleme, hile yapma. |
İLMÜHABER | Birinin yer,hal,medeni durum vb şeylerini gösteren resmi belge. Bir şeyin teslim alındığını gösteren belge,alındı kağıdı |
İstinaf Mahkemesi | İstinaf, Arapça kökenli bir kelime olup,İstinaf Mahkemesi Yargıtay ile ilk derece mahkemeleri arasında olan yargısal denetimin adıdır. |
İddia | İleri sürülerek savunulan düşünce, sav. |
İstinaden | Bir görüşe, gerekçeye dayanarak, güvenerek, dayanılarak, dayandırarak. |
İşar | Yazı ile bildirme.Yazı ile haber vermek. Anlatmak, bildirmek. |
İstizag | Herhangi bir konuda açıklayıcı bilgi isteme, bir sorunun açıklanmasını isteme. |
İmtiyaz | Başkalarına tanınmayan özel, kişisel hak veya şart, ayrıcalık |
İstiktab | Söyleyip yazdırma, yazısını kontrol etmek için bir kimseye bir kaç satır yazı yazdırma. |
İşkal | Güçleştirme,zorlaştırma, çetinleştirme,müşkilleştirme |
İnha | Birini resmi bir göreve atamaya ya da bir üst aşamaya getirmeye ilişkin, ilgili makama yazılmış öneri yazısı. |
İcbar | Zorlama |
İnhisar | Tekel |
İstişare | Danışma |
İbate | Bir yerde barındırma |
İhtirazi Kayıt | Taraflardan birinin sözleşmelerin ya da uluslararası anlaşmaların bir maddesine çekince koyması, ihtirazi kayıt koyduğu konuda/maddede bir takım haklarını saklı tutması ya da şarta bağlaması şeklinde kendini gösteren şart |
İzinsiz defin | Ölen kimsenin yasa dışı gömülmesi işlemi. İlgili yer Mezarlıklar Müdürlüğünde kayıt yapılmadan ve yine bu kurumdan izin alınmadan yapılan defin işlemidir. |
İstikşafi | Keşif, tanıma amaçlı görüşme |
İka | Yapma, etme. |
İnsiyak | İçgüdü |
İçtimai | Toplumsal |
İltica | sığınma |
İntibak | Bir durum ya da çevreye uyma, uyum; uyarlama, uyarlanma. |
İntişar etmek | Yayılmak, çıkmak, yayımlanmak. |
İltisak | Kavuşma, bitişme, birleşme |
İKBAL | Yüksek bir makama ya da iyi bir duruma erişme |
İstirdad | bir şeyi sahibine iade etmek ve geri ödemek |
İktifa | Yetinme |
İstinaf Kanun Yolu | İstinaf kanun yolu, ilk derece mahkemesi ile temyiz incelemesi arasında, ikinci derece bir denetim mekanizması ve kanun yoludur. |
İNTİFA HAKKI | Başkasına ait taşınır ya da taşınmaz bir mal, bir hak ya da belirli bir mal varlığı üzerinde belirli bir kişiye tam yararlanma imkanı tanıyan bir irtifak hakkıdır. |
İstinabe | Bir mahkemenin kendi yargı çevresi dışında ifa edilecek bir iş için bir başka mahkemeden iş yahut işlemin ifası isteminde bulunması |
İzale | Giderme, sona erdirme |
İstizah | Herhangi bir durumla, sorunla ilgili olarak açıklayıcı bilgiler isteme. |
İkale Sözleşmesi | İşçi ve işverenin aralarında karşılıklı olarak yapacakları bir anlaşmayla iş akdine her zaman sona erdirebildikleri sözleşmeye denir |
İkmalen Vergi Tarhı | İkmalen vergi tarhı, her ne şekilde olursa olsun bir vergi tarh edildikten sonra bu vergiye müteallik olarak meydana çıkan ve defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak miktarı tespit olunan bir matrah veya matrah farkı üzerinden alınacak verginin tarh edilmesidir. |
İnfial uyandırmak | Kızgınlığa yol açmak, öfke yaratmak |
İntibak | Bir duruma, bir ortama ya da çevreye uyma, alışma. |
İstikşaf | Aslını anlamaya çalışma, keşfe çalışma, keşif çalışması yapma |
İçtima | Toplanma,bir araya gelme, toplantı |
İhtarname | Bir kişinin ya da kurumun hukuki boyutu olan durumlar için kanunlara, sözleşmelere ya da gelenek ve göreneklere dayanarak ilgili tarafa yazılı olarak hak ve taleplerini bildirmesi |
İnikad | Akdin kuruluşunu ve hukukî varlık kazanmasını ifade eden İslâm hukuku terimi |
İmhal | Mühlet vermek |
İyi niyetli 3. kişi | Bir hakkın kazanılmasında iyi niyeti hukuk düzeni tarafından korunan kişidir |
İştirak | Ortaklık, ortak olma, paydaşlık. |
İvazlı İktisap | Bir malın mülkiyetinin veya bir menkul değerin, bir kişiden bir başka kişiye, karşılığında herhangi bir bedel (ivaz) sağlanmadan veya öngörülmeden, geçirilmesidir. |
İta Amiri | Ödemeye yetkili görevli |
İtidal | Ölçülülük; aşırı olmama; orta olma; ılımlılık |
İmza | Kendi ismini veya kendine ait bir işareti, kendisinin kabullenerek yazması. |
İntizar | Bekleme, gözleme |
İştirak Nafakası | Velayeti kendisine verilmeyen eş aleyhine, ergin olmayan çocuk lehine herhangi bir talep olmaksızın da hâkim tarafından hükmedilen nafaka türüdür. Bu nafaka türünde eşlerin kusur durumunun hiçbir önemi yoktur. Bu nafaka türündeki amaç ergin olmayan çocuğun yetiştirilmesi, sağlık barınma, eğitim vs. giderlerine velayet kendisine verilmeyen eşin mali gücü oranında katılmasını sağlamaktır. |
İhtar | Uyarı, uyarma, bir şeyi birine anımsatma |
İtlaf | Öldürerek ortadan kaldırma, yok etme, öldürme |
İTİZAR | Kusurunu beyan edip af dileme |
İkale | İbraname bir borcun sona ermesi anlamına gelirken; ikale, borcu doğuran hukuki işlemin sona erdirilmesi, eş deyişle, iş akdinin sonlandırılmasına karşılık gelmektedir. |
İhtirazi kayıt | 1.Çekinme, sakınma, çekince 2.Belli hakların kullanma hakkının saklı tutulması |
İşbu | Bu, özellikle bu. |
İhtiyati Haciz | Bir para alacağının zamanında ödenmesinin garanti altına alınması amacıyla, mahkeme kararı ile borçlunun mallarına önceden, geçici olarak el konulmasıdır |
İvazsız tasarruf | Herhangi bir karşılık alınmadan yapılan bir hukuki işlemlerdir. Borçlu tarafın herhangi bir kazanımı olmadan alacağından feragat etmesini, miras hissesinden vazgeçmesini veya bir mal vermeyi söz vermesi ivazsız tasarrufa örnek teşkil eder . |
Kaanî | Kanaat eden; yeter bulup fazlasını istemeyen; inanmış; kanmış |
Kaasır | Zorla işleten; kısa |
Kabil | Kabul eden; kabul edici; olan; olabilir |
Kabl-el-işgal | Işgalden önce |
Kabul | İcabın karşı tarafça olumlu biçimde cevaplandırılması. |
Kabz | Alma; elde tutma; edinme |
Kabzeylemek | Almak; elde tutmak; edinmek |
Kadastro | Arazilerin,arsaların yerini, alanını, sınırlarını ve sahiplerini belirtip plana bağlama işi; |
Kadîm | Çok eski zaman; eski |
Kadri maruf | Takdir edilen miktar. |
Kadük olma | Değer yitimi. |
Kâffe | Hep; bütün; cümle |
Kâfi | Yeter; yeterli |
Kagir | Taş veya tuğladan imal edilmiş yapı; kargir. |
Kaide | Kural; usul; ilke; prensip; esas; temel;yol; taban; ayaklık |
Kaim | Başka bir şeyin ya da kişinin yerine geçen |
Kâim | Başka bir şeyin ya da kişinin yerine geçen. |
Kaime | Kağıt para |
Kal’ | Koparma; sökme; çıkarma; çıkarılma; temelinden çekip alma |
Kalbetme | Değiştirme; çevirme |
Kambiyo senetleri | Poliçe, çek ve bonodan ibarettir. |
Kambiyo taahhüdü | Ticari bir senet üzerine imza koymak suretiyle doğan soyut borç. |
Kamu düzeni | Bir ülkedeki kurum ve kuralların, devletin güvenliğini, kamu hizmetlerinin iyi işlemesini ve bireyler arasındaki ilişkilerde huzuru, hukuk ve ahlak kurallarına uygunluğu sağlamasıyla oluşan düzen. |
Kamu haczi | Devletin, Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim, harç ve bunlara bağlı ceza, faiz ve zamlar ile kamu hizmetleri uygulamasından doğan ve ödenmeyen alacakları nedeniyle, borçlu durumundaki kişilerin mal ve haklarına el koyması. |
Kamu hakları | Şahıslar ile devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuk kurallarından, yani kamu hukukundan doğan haklardır. |
Kamu hizmeti | Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından veya bunların gözetimi ve denetimi altındaki diğer kişilerce, kamunun genel ve ortak gereksinimlerini sağlamaya yönelik olarak sürdürülen faaliyetler. |
Kamu hukuku | Devletin örgütlenmesi, faaliyetleri, yetki ve görevleri ile devletle kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı. |
Kamu malları | Özel mülkiyete konu olamayan ve doğrudan doğruya kamunun (halkın) yararlanmasına ayrılan mallar. |
Kamu tüzel kişileri | Tamamen kamu yararının gerçekleşmesi için çalışan ve kamu gücü kullanan, kanunla veya kanunun verdiği açık yetkiyle kurulan kamu idare ve kurumları. |
Kamu Yararı | Kamunun, ulusal birliğin ve devletin gereksinimleriyle ilgili ve bunlara uygun olan durum. |
Kamulaştırma | Devlet veya kamu tüzel kişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda ve karşılığını (bedelini) peşin ödemek koşuluyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunda gösterilen usullere göre mülk edinmesi. |
Kanaatbahş | Inandırıcı |
Kanun | Anayasanın yetkili kıldığı organ tarafından bir şekilde ve bu ad altında tespit edilmiş bulunangenel, sürekli ve soyut hukuk kurallarıdır. |
Kanun hükmünde kararnameler | TBMM’ nin bir kanunla yetki vermesi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belli konuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır. |
kanun sözcüsü | savcı |
Kanun tasarısı | Nakanlar kurulunun hazırlayarak TBMM ‘ ne sunduğu kanun projeleridir. |
Kanuni intifa hakkı | Kanun tarafından bazı kişilere tanınan ve hakkı doğuran olayın ortadan kalkmasıyla son bulan; hak sahibine, başkasına ait bir mal (hak) üzerinde kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkisi veren bir irtifak hakkı. |
Kanuni ipotek hakkı | Kanunun öngördüğü bazı durumlarda, bazı kişilerin (kanun gereği) sahip olduğu ipotek kurma hakkı. |
Kanuni müşavir | Vesayet altına alınmasına gerek olmayan ancak fiil ehliyetinden kısmen mahrum edilmesi kendi yararına olan reşit kimseye, bazı işler için görüşü alınmak üzere mahkemece atanan danışman. |
Kanuni şuf’a hakkı | Kanundan (müşterek mülkiyet hakkından) doğan ve hissedarlık (paydaşlık) devam ettiği müddetçe varlığını koruyan, hak konusu şeyin bir üçüncü kişiye satılması halinde hak sahibine o şeyi öncelikle satın alma yetkisi veren hak. |
Karabet | Yakınlık |
Karâr-gîr | Kararlanmış; kararı verilmiş; karara bağlanmış |
Kârine | Ipucu; belirti; bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun (sonucun) çıkarılması |
Karineyi hal | Duruma göre |
Karye | Köy |
Karz | Ödünç |
Kasıt | Uygun olmadığını bilerek yapılan eylem. |
Kast | Kanunun suç saydığı bir eylemi ve onu meydana getirecek hareketin sonuçlarını bilerek ve isteyerek işlemek iradesi |
Kat’ | Kesme; kesilme; karar verme; sona erdirme |
Kat irtifakı | Yapılmakta veya ileride yapılacak olan bir binanın yapımı borcunu ve bina tamamlandığında da kat mülkiyeti kurulması yükümünü doğuran bir irtifak hakkı. |
Kat maliki | Bağımsız bölümler üzerinde kurulan kat mülkiyeti hakkına sahip olan kişi. |
Kat malikleri kurulu | Kat mülkiyetine konu taşınmazdaki bütün kat maliklerinin oluşturduğu kurul. |
Kat mülkiyeti | Bir yapının bağımsız bölümleri üzerinde kurulan, arsa payı ve anagayrimenkuldeki ortak yerlerle bağlantılı özel bir mülkiyet hakkı. |
Katibi adil | Noter |
Kâtib-i adil | Noter |
Katip | Yazıcı,daktilograf,yazman. |
Katiyet kesbetmek | Hale gelmek |
Kavâid | Kaideler; usuller; kurallar; yasalar |
Kavi | Kuvvetli |
Kaynak hakkı | Hak sahibine, bir başkasının arazisindeki kaynağın sularını almak ve kendi arazisine akıtmak (kullanmak) yetkisi veren bir irtifak hakkı. |
Kayyum | Belirli bir işin görülmesi ya da bir malın veya malvarlığının yönetilmesi için sulh mahkemesince atanan kişidir. |
Kazaî içtihatler | Mahkemelerde vermiş oldukları kararlarda bir sorunun çözümlenmesiyle ilgili olarak kabul edilmiş olan ilkelerdir |
Kazaî karar | Yargısal karar |
Kaza-î merci | Yargı organı; mahkeme |
Kazai rüşt | 15 yaşını bitirmemiş olan mümeyyiz bir küçüğün, ana ve babasının muvafakatiyle mahkemece reşit kılınması |
Kazaî tefsir | Yargısal yorum |
Kazanılmış Hak | Yürürlükte olan hükümlere göre bir kimse yararına sabit olan hak, müktesep hak, hakkımüktesep. |
Kaziyye-i muhkeme | Kesin hüküm |
Kazuistik | Önceden görülebilecek sorunları belirleyip bunlara ilşkin ayrıntılı çözüm üretme (juristische kasuistik = her hadiseyi hususiyeti zaviyesinden kavramaya çalışan hukuki hadisecilik)(Veli Kafes Hâkim-37658) |
Keenlemyekün | Sanki hiç yokmuş gibi, sanki hiç olmamış gibi. |
Ke-en-lem-yekün | Sanki yokmuş; hiç yokmuş; hiç olmamış gibi |
Kefalet | Kefil olma; kefillik, bir kimsenin alacaklısına karşı, o kimsenin borcunun yerine getirilmesini sağlamak yükümlülüğü altına girmek. |
Keff-i yed | Elçekme; vazgeçme; karışmama |
Kemâl | Olgunluk; tamlık; eksiksizlik |
Kerhen | Iğrenerek; istemiyerek; hoşlanmıyarak; zorla; zoraki |
Kesb | Çalışıp kazanma; edinme |
Kesbetmek | Kazanmak; edinmek; sağlamak |
Ketmetmek | Gizlemek; saklamak; sır tutmak |
Keyfiyet | Iş; durum; mesele |
Kezailik | Aynı şekilde |
Kıstâs | Ölçü; ölçüt |
Kıstelyevm | Göreve gelinmediği veya geç gelindiği için maaş veya gündelikten kesinti yapılması. |
Kışlak | Kışın hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer. Bir veya birkaç köy ya da beldeye, ayrı ayrı veya ortak olarak, kış mevsiminde hayvanlarını barındırmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanıla gelen arazi. |
Kıyâs | Karşılaştırma; oranlama; örnekseme |
Kifâyet | Kâfi olma; yetme; yetişme; yeterli olma; yeterlilik |
Kişi | Hak sahibi varlık |
Kişisel haklar | Kişinin maddi ve manevi tüm varlığı ile ilgili bulunan ve bu varlığın serbestçe geliştirilmesi amacına yönelik olan hak ve hürriyetlerdir |
Kitab’ül-icare | Icar kitabı; Mecelle’de kira bölümü (faslı) |
Kollektif şirket | Ticari bir işletmeyi ticari ünvan altında işletmek üzere hakiki şahıslar arasında kurulan ve ortaklardan hiçbirinin sorumluluğu sınırlanmamış olan ticari şirkettir. |
Komşu | İsim; konutları yakın olan kimselerin birbirlerine göre aldıkları ad sıfat; sınır ortaklığı bulunan, mücavir. |
Konişmento | Konşimento, ya da taşıma senedi (bill of lading) üzerinde yükleyici, alıcı,ihbar mercii den başlıyarak her türlü bilginin yeraldığı kıymetli evraktır. |
Konkordato | Dürüst borçlunun önerip de en az üçte iki alacaklısının kabulü ve ticaret mahkemesinin onaması ile ortaya çıkan bir anlaşmayla, alacaklıların bir kısım alacaklarından vazgeçmesi ve borçlunun da bu anlaşmaya göre kabul edilen borcun belli yüzdesini, tamamı |
Konsinyasyon | mal satışları bazı hallerde doğrudan doğruya yapılmaz. Bir kişi aracılığıyla olur. Mal aracının deposuna, bir banka deposuna, umumi mağazalara veya gümrük antrepolarına gönderilir. Emanet suretiyle yapılan bu şekildeki satışlara, konsinyasyon suretiyle sa |
Kontrat | Mukavele; sözleşme |
Kovuşturma | İddianamenin savcılık aşamasından sonra mahkemenin kabul etmesiyle savcılıktan sonra karar verilmesine kadarki süreç. |
Kuru mülkiyet | Bir mal üzerinde, (malikin sahip olduğu ayrıcalık ve yetkilere zarar gelmemek üzere) bir başkasına tanınan intifa veya sükna gibi fiili kullanma hakkının varlığı durumunda malikin sahip olduğu mülkiyet hakkı. |
Kuvvei müsellaha | Güvenlik kuvvetleri |
Kuyûd | Kayıtlar; bağlar; deftere geçirmeler |
Külfet | Sıkıntı; zorluk; yük; zahmet; eziyet |
Küsur | Artık |
Küşad | Açma; işletmeye açmak |
Kütüb | Kitaplar |
Kamus | Sözlük |
Kaza-i taksim | Ortakların kendi aralarında anlaşarak ortak mallarını paylaşamama durumunda ortaklığın giderilmesi talebiyle mahkemeye başvurmaları ile açılan dava süreci sonunda yargı yoluyla ortak mallarının paylaştırılması |
Keşide | Bir çek veya poliçenin düzenlenerek imza edilmesi ve ilgiliye gösterilmek üzere lehtara veya hamile verilmesi işlemi |
Kodifikasyon | Kodifikasyon, yayımlanan mevzuatın derlenip toplanması ve mevzuatta yapılan değişikliklerin ilgili ana mevzuata işlenmesi faaliyetidir. |
Külliyat | Hakkında yazılan tüm eserleri barındıran dizi |
Kolluk | Soruşturma işlemlerini yapan ve kanunlarda belirtilen güvenlik görevlileri |
Kabili rücu | Dönülebilir |
Kani | Kanmış, inanmış |
Kolektif | Birçok kimseyi ya da nesneyi içine alan; birçok kişi ve nesnenin bir araya gelmesi sonucu olan. |
Karine | ipucu; belirti; bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun (sonucun) çıkarılması; aksi ispatlanana kadar kabul edilen. |
Kayın Hısımlığı | Evlenmeyle oluşan hısımlıktır. Eşin annesi, babası, kardeşi kayın hısmı sayılır. |
Kan Hısımlığı | Ortak soydan gelen kişiler arasındaki bağdır. Anne, baba, çocuklar 1. dereceden; kardeşler 2 dereceden; amca, dayı, hala 3. dereceden kan hısmı sayılır. |
Kahir Ekseriyet | Ezici Çoğunluk |
Kriter | Kıstas; ölçüt; ölçü |
Kubbealtı | Topkapı Sarayında vezirlerin devlet işlerini görmek üzere toplandıkları yer. |
Kulis | Bir işin bilinmeyen yönleri; meclis koridoru; Tiyatro sahne arkası |
Kronoloji | Olayların zaman sırasına göre dizilişi, Tarihî olayların zaman sırasına göre oluşumunu inceleyen ilim |
Kazara | İstenmeden ;kaza sonucu; kazaen |
Keenlemyekun | Yokluk; Bir hukuki işlemin hüküm doğurması için uyulması gereken temel ve biçim koşullarından birinin bulunmaması hükümsüzlük. |
Katılan | Verilecek karar sonrasında itiraz ve diğer hakları talep eden müşteki veya mağdur |
ketmi verese | mirasçılığın gizlenmesi: Hasımlı veraset ilamı alınmak üzere açılacak bir dava ile, miras bırakanın tüm mirasçılarının belirlenmesi ve davacının bu mirasçılar arasında yer alıp almadığının saptanmasıdır. |
Keşif | Bir olay veya durumun oluş sebeplerini anlayabilmek için yerinde inceleme yapma |
Keşideci | Çek veya poliçeyi, düzenleyerek ve imza ederek, muhataba ya da lehdara yapılacak ödeme için, ödeme emri veren gerçek ya da tüzel kişidir. |
Kamus-i Türki | Türkçe sözlük |
Kanun-i Esasi | “Temel Kanun” ya da Anayasa anlamındadır. Osmanlı Devleti’nin ilk ve son anayasası 23 Aralık 1876’da ilan edilmiş, 1878’de II. Abdülhamit tarafından askıya alınmış, 24 Temmuz 1908 ihtilali sonucunda yeniden yürürlüğe girmiş ve kısmen 20 Nisan 1924 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. |
Kadim | Başlangıcı geçmişin derinliklerinde bulunan, pek çok eskiye uzanan, öncesiz |
Kadirşinas | Değerbilir, İyilikbilir. |
Konvansiyon | Genellikle bir gelenek biçimini alan, üzerinde anlaşmaya varılmış, şart koşulmuş veya genel kabul görmüş standartlar, normlar, sosyal normlar veya kriterler kümesidir. |
Kıyas | Kanunda açıkça yazılmayan bir fiilin, kanunda suç olarak tanzim edilen bir fiile benzetilerek cezalandırılması anlamına gelmekte olup maddi ceza hukukunda kıyas yasağı ilkesi mevcuttur. |
Kain | bulunan, olan. |
Kıymetli Evrak | Kısaca, kıymetli evrak, hakkın senede bağlı olduğu ve hakkın senetsiz olarak ileri sürülemediği ve devrinin mümkün olmadığı,içerdikleri hakkı temsil etmeleri bakımından bizatihi bir değer ifade eden senetlerdir. |
katib-i adil | noter |
Külli | Bütün, tmle ilgili |
Keşide etmek | Çek, bono, poliçe, senet gibi değerli kağıt hükmündeki belgeleri doldurmak, düzenlemek veya imzalamak. |
Kısas | Bir suçluya ceza olarak, başkasına yaptığı kötülüğün aynısını verme, uygulama. |
Kesinlik Sınırı | İstinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulabilmesi için kanunla öngörülmüş olan parasal sınırlardır. |
ketmetme (ketm) | saklama, bir haberi sözü, gizli tutma |
kifayet | 1.yetecek ölçüde, miktarda olma, yeterli olma, yetme. 2.bir işi başarabilecek, yapabilecek yetenekte olma. |
Ketmi verese | Gerçekte mirasçı sıfatına sahip olduğu halde bir kimsenin bu sıfatı gizlenerek, yok sayılarak mirasın intikalinin ve paylaşılmasının sağlanmasıdır. |
kuvertür | Sigorta hukukunda teminat. |
Kloz | Sigorta sözleşmelerinin kapsamını genişleten veya daraltan özel şartları ihtiva eden ek maddelerdir. |
Küllî icra | Yalnızca bir alacaklının hukuka başvurmasına rağmen, diğer her alacaklının haciz sonrasındaki satıştan ödeme almasına külli takip denir. Bu tip icrada borçlu kişinin tüm mal varlığına el konulmaktadır. İflas hukukunda iflas yolunu ifade eder. |
Kod Kanun | Bir alanda yeni baştan düzenleme yapan kanundur. Örneğin 1983 tarihli ve 2872 Sayılı ‘Çevre Kanunu’ bir kod kanun, bu Kanunda değişiklik öngören herhangi bir kanun ise çerçeve kanundur. |
Laakal | En az |
Lâ-akall | En azından; daha aşağı olmaz |
Lâfz (lafız) | Söz |
Lâhik | Yetişen; ulaşan; eklenen; sonradan tayin edilen; yenisi |
Lâübâlî | Ilişiksiz; kayıtsız; saygısız; senli benli |
Lâ-yete gayyer | Sabit; değişmez; bozulmaz |
Layiha | Dilekçe; yazılı dilek; istek; tasarı |
Lede-l-hâce | Hacet,ihtiyaç görüldüğü zaman |
Ledelicap | Icap ettiğinde |
Levâzım | Gerekli şeyler; malzeme; malzemeler |
Literatür | herhangi bir bilim dalinda yazilmiş olan yazi veya eserlerin bütünü. |
Livâ’ | Bayrak; mülkî idarede kazâ ile vilâyet arasında bir derece; sancak |
Lokavt | İşveren tarafından kendi teşebbüsüyle veya bir işveren kuruluşun kararına uyarak işçilerin topluca işten uzaklaştırılmasıdır |
Lükata | Buluntu; sokakta bulunup alınan sahibi belli olmayan şey. |
Liyakat | Layık olma, yaraşırlık, uygunluk, değim |
Lâ-yüs’el | Yaptığından sorumlu tutulmayan, yaptığı hakkında soru sorulmayan |
Leh | Bir şeyden veya bir kimseden yana olma, aleyh karşıtı |
Levvam | Çekiştiren, dedikodu yapan, başa kalkan |
Liberal | Kişi özgürlükleri, düşünce özgürlüğü ve siyasi özgürlükler yanlısı kişi; başkalarına karşı hoşgörülü olan kimse, hoşgörüye dayanan tutum. |
Lehtar | Senet üzerinde adı yazılı olan kişi. Hamiline veya emrine yazılı senetlerde ise lehtar senedi elinde bulunduran ya da emrinde tutan kişidir |
Literal | Kelimesi kelimesine, her şeyi harfi harfine yerine getiren, yalın sade. |
Lahiya | Gerekçeli karardan sonra verilen itiraz. |
Lalettayin | Rastgele, gelişigüzel, sıradan |
Lehdar | yararlanan. sigortadan faydalanan gerçek ya da tüzel kişi veya kişilerdir. |
Layüsel | Kendisinden hesap sorulamayan,sorumsuz |
Likit alacak | Tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacak anlamındadır. |
Lağvetmek | 1- Bir kuruluşu kaldırmak, işleyişine son vermek. 2- Hükümsüz kılmak, feshetmek, dağıtmak. |
Levazım | Gerekli olan şeyler, gereçler. |
Liyakat | 1.layık olma, yaraşma, yaraşırlık, uygunluk. 2.yeterlilik, yetenek |
Maada | …başka |
Maarif | Tahsil ile elde edilen ilim, malûmat, bilgi. meharet. üstadlık. hüner. |
Madde-i sabıka | Yukardaki hükümler; geçen hükümler; daha önce anılan maddeler |
Maddi edim | Borçlunun malvarlığı ile ifa edeceği edim türü |
Maddi mal | Taşınır ve taşınmaz mallar gibi fiziksel varlığı olan, gözle görülüp elle tutulabilen mal. |
Madrûb | Dövülmüş; darbolunmuş; vurulmuş |
Ma’dûd | Sayılı; |
Madun | Alt aşamada bulunan, birinin buyruğu altında görevli,Ast. |
Mafevk | Üst |
Mağsûb | Gasbedilmiş; zorla alınmış mahal yer |
Mahalli hukuk | Yöresel dar hukuk. |
Mahalli idareler | Köy, kasaba ve şehir adı verilen belli yerleşim alanlarındaki mahalli ihtiyaçları gidermek üzere çeşitli kamu hizmetlerini yürütmekte olan kuruluşlardır |
Mahcur | Vesayet altına alınmış kişi; kısıtlı |
Mahcuz | Haczedilen; hacizli; üzerine haciz konulmuş |
Mahdut | Sınırlanmış; tahdit edilmiş |
Mahfuz | Saklı; gizli |
Mahir | Becerikli – İşinin Ehli. |
Mahiyet | Nitelik; bir şeyin aslı, esası, içyüzü |
Mahkumunbih | Hüküm konusu |
Mahlûl | Hallolunmuş; çözülmüş; mirasçısı bulunmayan ve hükümete kalan |
Mahpus | İradesi dışında, bir mekanda tutulan, hapsedilen |
Mahrukat | Yakacak,yakıt. |
Mahrum | Yoksun; dilediğini, istediğini elde edemeyen |
Mahsulât | Mahsuller; ürünler |
Mahsup | Hesap edilmiş; hesaba dahil edilmiş |
Mahsus | Özgü; özel; müstakil; özel olarak |
Mahzar | Erişen, ulaşan. |
Makable Şamil | Geçmişe uygulanan, geçmişe şâmil olan. |
Makable şâmil | Geçmişe dokunan; geçmişe etkili olan; geçmişteki olayları da etkileyen |
Makable teşmil | Bir hükmün etkisinin geriye yürütülmesi |
Makaddim | Takdim eden dilediğini öne alan ve ileri geçiren,her şeyi yerli yerine koyan demektir. |
Makrûn | Yakınlaştırılmış; yaklaştırılmış; yakın; ulaşmış |
Maksûr | Kasrolunmuş; kısıtlanmış; kısıtlı |
MAKSUT | KAST EDİLEN- İSTENİLEN GÜDÜLEN AMAÇLANAN. |
Maktu | Götürü; belirli; miktarda; değeri biçilmiş; pazarlıksız |
Maktul | Kasten öldürülen kişi. |
Makul | Akla Uygun- Mantıklı- Ölçülü. |
Makule | Çeşit; tür; soy |
Mal | Hakikî veya hükmî bi kimsenin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü (Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi.) |
Mal birliği | Eşlerin, (evlilik sözleşmesinde birliğe dahil olmayacaklarını belirttiği mallar istisna olmak üzere) evlenme zamanında her birinin malik olduğu ve evliliğin devamı süresince mülk edindiği bütün malların dahil olduğu birlik üzerinde kocanın (karının şahsi |
Matrah | Bir verginin miktarını belirtmek için esas alınan değer. |
Matuf | Yöneltilmiş; yönelik |
Mazarrat | Zarar; zararlar; zarar verici; zarar verme |
Mazbata | Tutanak |
Mazbut vakıf | Yönetimi devlet tarafından ele alınmış vakıf |
Mazhar | Erişen; bir şeyden yararlanma; ulaşma |
Mazireti sahiha | Gerçek engel |
Mazmûn | Ödenmesi gereken şey |
Maznun | Zanlı; sanık |
Meail | Sorunlar |
Mebaliğ | Meblağlar; tutarlar; ganimetler; paralar |
Mebânî | Binalar; yapılar |
Mebde | Evvel;başlangıç; prensip; ilk unsur |
Mebi | Satılan şey |
Meblâğ | Para tutarı; akçe |
Mebnî | Buna dayanan; ….den dolayı; ……den ötürü; bu sebeple; bu yüzden; üzerinde kurulu |
Mecâri | Su yolları; akıntı yerleri; su yatakları; mecralar |
Meccanî | Parasız; bedava |
Mecmu | Toplam, yığılmış, bir araya getirilmiş. |
Mecmuu | Tümü; tamamı; hepsi |
Mecra | Bir işin gidiş, oluş yolu; akarsu yatağı; su yolu |
Mecruhiyet | Yaralama |
Me’cur | Kiraya verilen şey; kiralanan |
meczum | anlaşılan |
Meçhul | Bilinmeyen; tanınmayan |
Meçzum | Anlaşılan |
Medar | Dayanak; yardım; elverişli |
Medarı tatbik | Uygulanabilir |
Medih | Övgü- Övme |
Medlûl | Delillendirilmiş; delil getirilmiş şey; bir kelimeden veya işaretten anlaşılan |
Mefhumu muhalif | Karşıt kavram |
Mefruğunbih | Devir konusu şey |
Mefruğunleh | Kendisine bir şey ya da hak devrolunan kimse |
Mefruşat | Döşeme; ev eşyası. |
Mefsuh | Feshedilmiş |
Mehil | Süre; önel |
Melhuz | Muhtemel; gerekebilecek; umulur; beklenir |
Memalik | Ülke |
Memnu | Menedilmiş; yasaklanmış; yasak |
Memur | Kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yapmak üzere atanmış olan kişilerdir. |
Men | Yasak etme; bırakmama; durdurma; esirgeme; vermeme; önleme |
Men etmek | Engellemek; yasaklamak |
Menâfi | Menfaatler; yararlar; çıkarlar |
Menafil | Yararlar |
Menba’ | Kaynaklar; çıkış yeri |
Menfaati amme | Kamu yararı |
Menfî | Olumsuz |
Menfi edim | Borçlunun bir şeyi yapmamak şeklinde icra edeceği edim türü. |
Menfi Zarar | Olumsuz zaradır. |
Men’i muaraza davası | Bir mal üzerinde;başka bir kimse tarafından ileri sürülen hak veya yapıların el atmanın önlenmesi isteğiyle açılan dava |
Menkul | Taşınır; taşınır mal |
Menkuz | Bozulan |
Menşe | Kaynak; kök; başlangıç |
Mera | Bir veya birkaç köy veya beldeye ayrı ayrı veya ortak olarak,hayvanları otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılagelen arazi |
Merbut | Bağlı |
Merhun | Rehnedilen mal |
Mer’i | Yürürlükte; geçerli |
Meriyet | Yürürlük |
Mersule | Gönderilen |
Mesağ | Izin; ruhsat; cevaz |
Mesaha | Ölçme; ölçümleme |
Mesail | Meseleler |
Mesâkin | Meskenler; oturulacak yerler |
Meskûn | Içinde insan oturan; oturulan; yerleşilmiş |
Mesmu | Dinlenen; dinlenebilir; karar için incelenebilir |
Mesned | Isnad edilen şey; dayanılan şey; dayanak; rütbe |
Mesul | Sorumlu |
Meşfu | Şuf’a (önalım) hakkının ilişkin olduğu mal |
Meşhûd | Görülen |
Meşhudat | Şahitlik |
Meşru müdafaa | Uğranılan bir saldırı karşısında kişinin kendisini korumak için başvurduğu yol. |
Meşruhat | Açıklamalar verilmiş, şerhler konulmuş, tafsilât. |
meşruiyet | Hukuka uygunluk. |
Meşrut | Şart koşulmuş; şartlı; şarta bağlı |
Meşruta tevliyet davası | Vakfeden kişinin mütevelliği kime şart kıldığı yolundaki uyuşmazlıkla ilgili dava |
Metruk | Terk Edilmiş. |
Metrukiyet | Yürürlükte bulunan kanunun uygulanmaması durumu. |
Mevaşi | Koyun,keçi,öküz,inek gibi hayvanlar; geviş getiren hayvanlar; hayvan |
Mevdaddı mahsusa | Özel hükümler |
Mevhûm | Varsayılan; var olarak kabul edilen; kuruntuya dayanan |
Mevkuf | Vakfedilen şey |
Mevrid | Varacak yer |
Mevsukiyet | Sağlamlık |
Mezrûât | Ekilip biçilmiş tohumlar; ekinler |
Mezun | Izinli; yetkili; bir okulu (kursu) bitiren kişi |
Mezuniyet | Izin; yetki; bir okulu (kursu) bitirip diploma alma |
Mikâp | Bir şeyin küp olarak değeri (örneğin; metremikâp |
Milk | Kudret; tasarruf; mülk |
Minval | Şekil |
Miras | Ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet. |
Miras Şirketi | Mirasın açılmasından, bölüştürülmesine kadar, mirasa dahil olan mal, hak ve borçların oluşturduğu topluluk. |
Misillû | Benzer; örnek gibi |
Muaccel | Ivedi; peşin; vadesi (eceli) gelmiş; ödenmesi gereken hale gelmiş. |
Muacceliyet | Borcun vadesinin gelmiş olması |
Muaddel | Değişik |
Muaddün-li-l-istiglâl | Kiraya verilmek üzere yapılmış şey; kiralık eşya |
Muadil | Denk; eşit |
Muafiyet | Affedilmiş olma; bağışıklık; yükümlülük dışında tutulmuş |
Muâhede | Antlaşma; karşılıklı ant içme |
Muahhar | Sonraya bırakılmış; tehir edilmiş; sonraki |
Muallak | Havada boşta duran; sürüncemede kalmış |
Muamelat | Muameleler; işlemler |
Muaraza | Çekişme; sataşma; birbirine karşı gelme; bir hak talebi; kavga |
MUASSIR | Aynı yüzyıl içinde olan. |
Muavin | Yardımcı |
Muayyen | Belirli; belli; saptanmış |
Muayyen mâ-adâ | Başka; dışında |
Mubayaa | Satın alma |
Mucibince | Gereğince; uyarınca |
Mucip | Gerektiren; gerektirici; icapcı; öneri sahibi |
Mucip sebepler | Gerektirici sebepler; gerekçe |
Mugayir | Aykırı; zıt; ters |
Muhakeme | Yargılama |
Muhammen | Tahmin edilen |
Muharrer | Yazılı; yazılmış |
Muhassas | Tahsis olunmuş; tayin edilmiş; özgü |
Muhatara | Riziko; zarara uğrama tehlikesi; tehlike; zarar ve ziyan |
Muhayyerlik | Bir sözleşme ile,belirlenen edimin yerine bir başkasını geçirmek yetkisi; seçimlik hak |
Muhdesat | Sonradan yapılmış; sonradan meydana gelmiş şeyler; yeni şeyler |
Muhik | Haklı; geçerli; uygun; gerekli |
Muhkem kaziye | Kesin hüküm |
Muhtar | Özerk; bağımsız; köyde devlet işlerini gören köyün başı |
Muhtelif | Çeşitli; değişik; farklı |
Muhtevî | İçeren, barındıran. |
Muhtıra | Uyarı |
Mukabeleihilmisil | Karşılıklılık esası |
Mukabil | Karşılık; karşı |
Mukabil dava | Mukabil dava. |
Mukaddem | Önce; önce gelen; daha öncede bulunan |
Mukadderat | Kader; yazgı; ölçülebilen,sayılabilen şeyler |
Mukarrer | Kararlaştırılmış |
Mukarrerat | Kararlar; kararlaştırılan şeyler |
Mukataa | Arazinin belli bir ücret karşılığında kiraya verilmesi; bağ,bahçe,arsa durumuna getirilen ekim toprağı için verilen vergi |
Mukavele | Sözleşme; akit; bağıt |
Mukayyet | Kayıtlı; sınırlı; kaydolunmuş; deftere geçirilmiş |
Mukriz | Ikraz eden; borç veren; ödünç veren |
Muktazi | Gerekli |
Munkati | Kesilmiş; ara verilmiş |
Munkazi | Bitmek |
Munsifane | Insaflı ölçüde |
Muntafî | Sönme; ortadan kalkma |
Muntazır | Bekleyen; gözetleyen |
Murabaha | Kanunun belirlediğinden fazla faiz alınması; tefecilik |
Murakabe | Denetleme; kontrol; gözetme |
Murakıp | Denetçi |
Muris | Kazandıran; veren; miras bırakan, ölümüyle, hakkında miras hukuku hükümlerinin uygulandığı kişi; miras bırakan |
Murtabit | Bağlantılı |
Musaddak | Tasdikli; onaylı |
Musakka | Sulu tarla;suyu bulunan taşınmaz. |
Musakkaf | Üstü tavanla örtülmüş; tavanı,damı olan; |
Musakkafat | Gelir getiren kapalı (damlı) binalar |
Musaleh | Mirasçı |
Mutad | Alışılmış; âdet olunmuş; normal |
Mutakabat | Uzlaşı |
Mutalebe | Talepte bulunma; istemde bulunma |
Mutallaka | Boşanmış kadın |
Mutasarrıf | Tasarruf eden; sancakların en büyük mülki amiri |
Mutavassıt | Aracı; aracılık eden; vasıta olan |
Mutazammın | Içine alan, üstüne alan; kefil olan; ödemeyi üstlenen |
Mutazarrır | Zarar gören kimse |
Muteber | Geçerli; itibarlı; hatırı sayılır; güvenilir; sağlam |
Muteberiyet | Geçerlik; geçerlilik |
Mutlak hak | Herkese karşı ileri sürülebilen haklardır. |
Mutlak muvazaa | Tarafların gerçekte herhangi bir muamele yapmayı düşünmedikleri halde, sadece üçüncü şahısları yanıltmak amacıyla, aralarında bir muamele yapılmış gibi göstermeleri |
Muttali | Öğrenme; haberdar olma; bilgilenme |
muvacehe | yüzleştirme |
Muvâcehe | Yüzleştirme; yüz yüze gelme |
Muvafakat | Uygun görme; onama; razı olma; rızası olma |
Muvaffakat | Uygun görmek, onaylamak, kabul etmek. |
Muvafık | Uygun; yerinde |
Muvakkat | Geçici; süreksiz |
Muvâzaa | Danışıklı işlem |
Muvâzene | Denge |
Muzâf | Izafe edilmiş; bağlı; bağlanmış; katılmış; yönelik |
Mübâdele | Bir şeyin başka bir şeyle değiştirilmesi; değiştirme; değiş-tokuş; değişim |
Mübaşir | Yargıç tarafından verilen emir ve tedvirleri tatbik ile vazifeli adliye memurudur. |
Mübayaa | Satın alma |
Mübayenet | Zıtlık, iki şey arasındaki zıddiyet, aykırılık. |
Mübâyenet | Birbirine zıt olan şeyler, kaideler, iddialar, hükümler arasındaki görünüş |
Mübâyin | Zıt; aykırı; ters |
Mübeyyin | Gösterir |
Mücâvir | Komşu olan; yanında bulunan |
Mücbir | Zorlayıcı; zorlayan |
Mücerred | Soyut; genel |
Mücmel | Kısa ve öz olarak anlatılmış; açıklanmadıkça ne anlama geldiği anlaşılamayan ibare |
Müctemian | Topluca; toplu olarak |
Müdafi | Savunucu; savunan |
Müdahalenin men’i | Taşınır veya taşınmaz bir mala karşı yapılan maddi elatma veya sataşmanın, ayni hakka dayanılarak önlenmesi. |
Müdahil | Davaya müdahale eden |
Müddea | Davacının dava ettiği şey; dava konusu |
Müddeaaleyh | Davalı; hakkında dava açılan kişi |
Müddeabih | Dava konusu |
Müddei | Davacı; iddia eden kişi |
Müddei aleyh | Davalı; hakkında dava açılan kişi |
Müddei umumi | Savcı |
müdde-i umumi | Cumhuriyet Savcısı,iddiacı |
Müddeiumumiye | Cumhuriyet savcısı. |
Müdrik | İdrak eden. |
Müebbet | Sonsuz; süresiz |
Müeccel | Vadeli; vadeye bağlanmış; zamanı henüz gelmemiş |
Müeddî | Tediye eden; eda eden; doğuran |
Müesses | Kurulmuş; kurulu; tesis edilmiş |
Müessir | Tesir eden; etkili; tesirli |
Müeyyid | Teyid eden; doğrulayan; kuvvetlendiren |
Müeyyide | Yaptırım; destek; hukuk kurallarının uygulanmasını sağlamak ve zorlamak için yasalara konulan hükümler; bir kuralın emir ve yasaklarına uyulmadığı zaman karşılaşılacak olan tepkidir. |
Müflis | Iflas eden kişi; mahkemelerce iflasına karar verilen kimsedir |
Mühür | Bazı kişi ve kurumların, yaptıkları işlemi veya koruma altına aldıkları eşyayı belgelendirmek için kullandıkları kazılı damga vb. araç. |
Mükellef | Yükümlü; ödevli; görevli |
Mükellefiyet | Yükümlülük; bir kimseye veya bir şeye yükletilen yüküm; görev |
Mükerrir | Tekerrür. |
Müktesep | Kazanılmış kazanılmış hak |
Müktesip | Iktisap eden; kazanan; edinen |
Mülâhaza | Düşünce; görüş |
Mülâhazât | Düşünceler |
mülga | Kaldırılmış, ilgâ edilmiş. |
Mülhak evkaf(vakıf) | Vakıf yöneticileri(mütevelliler) tarafından yönetilen ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenen vakıflar |
Mülki | Ülke ile ilgili; ülke yönetimine ilişkin |
Mülkiyet hakkı | Kişiye, kanunların öngördüğü sınırlar içinde, sahibi olduğu maldan ve malın hukuki ve doğal ürünlerinden yararlanma ve o mal üzerinde tasarruf etme yetkisi veren egemenlik hakkı. |
Mültezem | Gerekli görülen; kayırılan |
Mülzem | Bağlı |
Mümâselet | Benzeme; benzeyiş; andırma |
Mümasil | Örnek; misâl; benzeyen; andıran |
Mümellek-ün-leh | Kendisine bir şey temlik olunan kimse |
Mümellik | Temlik eden; mülk olarak veren kişi |
Mümessil | Temsil eden; temsilci |
Mümeyyiz | Sezgin; temyiz eden; iyiyi kötüden ayırma yeteneğine (temyiz gücüne) sahip kimse. |
Mümtâz | Üstün; ayrıcalıklı; imtiyazlı |
Mümteni | Çekinen; imtina eden; olamaz; |
Münakale | Bir taşınmazla ilgili yeni kayıtla eski kayıt arasında bağlantı kurma. (tedavül) |
Münakaşa | Artırma ve eksiltme. |
Mün’akit olmak | Bir sözleşmenin kurulması; akdin oluşması; üzerinde anlaşma yapılmak |
Münasip | Uygun |
Münâzaa | Uyuşmazlık; çekişme; anlaşmazlık |
Münaziünfih | Niza konusu; uyuşmazlık konusu olan şey; dava konusu |
Münbais | Doğan; ileri gelen |
Müncer | Sonuçlanan; şu veya bu sonuca varan |
Mündemic | Içinde bulunan; (içinde)yatan |
Münderecat | Içerik; kapsam; içindekiler |
Münferiden | Tek tek; ayrı ayrı; tek başına |
Münfesih | Infisah etmiş; bozulmuş; dağılmış |
Münhal | Boş, görevlisi bulunmayan. |
Münhasır | ..ye özgü; ..ye ayrılmış; ..ye mahsus; sınırlanmış; ayrılmış |
Münkasem | Bölünmüş |
Münkati | Kesilen; kesilmiş; kesik; aralıklı |
Münkir | Inkar eden |
Münselip | Kaybetme, keybeden |
Müntakil | Intikal eden; geçen |
müntehap | şeçilen,seçilmiş bulunan |
Müntehî | Nihayet bulan; sona eren; son; en son; bir şeyi tamamlayan |
Mürâdif | Eş anlam; aynı anlam |
Mürafaa | Sözlü duruşma; genellikle Yargıtay’da veya İdare Mahkeme’lerinde yapılan duruşmaya verilen ad |
Müraselât | Gönderilen şeyler; mektuplar; yazışmalar |
Mürettep | Tertip edilmiş; düzenlenmiş |
Mürtebit | Bağlantılı; ilişkili; ilgili |
Mürtefi | Kaldırma kaldırılmış |
Mürtehin | Rehin alacaklısı; ipotek hakkına sahip |
Mürur hakkı | Geçit hakkı |
Müruru zaman | Zaman aşımı; bir davanın açılması veya hükmün yerine getirilmesi için kanunen belirli zamanın geçmesi |
Müsaade | Izin; yardım; uygun olma; serbestlik |
Müsadere | Zoralım; bir kimsenin taşınır veya taşınmaz bir malının, kendi isteği olmaksızın devlet tarafından elinden alınması |
Müsakkaf | Üzeri dam ile örtülü bina |
Müsamaha | Hoş görme; göz yumma; tolerans tanıma |
Müsâvât | Eşitlik |
Müsavi | Eşit; eş düzeyde; aynı seviyede |
Müseccel | Tescilli; yazılmış; kayıtlı; damgalanmış |
Müspet edim | Borçlunun, belli bir şeyi yapmak ya da vermek şeklinde olumlu bir davranış biçimi ile yerine getireceği edim türü |
Müstacel | Ivedi; tez; hemen yapılması gerekli |
Müstacelen | Ivedi olarak; acele olarak |
Müstaceliyet | Ivedilik; acil olma hali |
Müstagallât-ı mevkufe | Hayır kurumlarına gerekli geliri sağlamak üzere vakfedilmiş mallar |
Müstehak | Hak eden |
Müstehik | Istihkak sahibi; hak kazanmış; haketmiş; layık |
Müstelzim | Gerektirici; doğurucu; sonuç doğurucu |
müstemir | sürekli, kesintisiz |
Müstemiren | Sürekli,aralıksız |
Müsteniden | Dayanarak; bir şeye dayanarak; delil göstererek |
Müstesna | Ayrık; istisna olan; kural dışı |
Müşâ’ | Ortaklar arasında beraberce kullanıldığı halde paylara ayrılmamış şey; ortak mal |
Müşâbehet | Benzeyiş; benzeme |
Müşâbih | Benzeyiş; benzeme |
Müşârün-ileyh | Adı geçen; anılan; ilim ve resmi mevkii yüksek olan kimse |
Müşkilât | Zorluk; güçlük |
müşteki | Şikayette bulunan, şahsî davacı. İlgili makama derdini aktaran. |
Müştemilât | Eklenti |
Müşterâ | Iştira edilmiş; satın alınmış |
Müşterek mülkiyet | Birden çok kişinin, kanun veya hukuki işlem nedeniyle, bir mala, fiilen bölüşmedikleri belirli paylar oranında malik olmaları. |
mütakabil | Tekâbül eyleyen, karşı karşıya gelen, karşılıklı durum arzeden. |
Mütâlaa | Görüş; irdeleme; düşünce |
Müteaddit | Birden fazla; çeşitli |
Müteahhidünbih | Taahüt edilen,yapılması istenilen şey |
Müteahhit | Taahhüt eden; yüklenici; belli bir inşaatı (eseri) yapmayı üstlenen |
Müteallik | Ilişkin; bir şeye dair; ilgili |
Müteamel | Alışılagelmiş |
Mütebaki | Geriye kalan; artan |
Mütecaviz | Devletlerarası hukukuna göre meşru müdafaa dışında olarakdiğer bir devlete silahla tecavüz eden devletin durumudur. |
Mütedâir | Dair olan; ilişkin; değin |
Mütedavil | Elden ele geçen; dönen; dolaşan; tedavül eden |
Müteferri | Eklenti; eklenmiş; ekli; ilişkin; aynı kökten |
Müteferriât | Teferruat; ayrıntı |
Müteferrik | Dağınık; çeşitli; ayrı ayrı; türlü |
Mütegayyib | Kaybolmuş; yitmiş |
Mütehammil | Tahammüllü; dayanıklı |
Mütehassıl | Doğan; hasıl olan; meydana gelen |
Mütehavvil | Değişken; kararsız |
Mütekabiliyet | Karşılıklılık |
Mütekabiliyet Esası | Bir devletin, başka bir devletin vatandaşlarına uyguladığı hukuki veya fiili bir davranış biçimine karşılık, diğer devletin de aynı şekilde davranması. |
Mütemadi | Failin harekete geçmesiylehitam bulmıyarak, icrası bir müddet uzayan suçtur; kanuna muhalif olarak bir kimseyi tevkif ve hapsetmek, memnu silah taşımak gibi. |
Mütemâyil | Eğilimli; taraflı görünen |
Mütemerrid | Temerrüde düşen (kimse); yapması gereken bir şeyi yapmamakta direnen |
Mütemmim cüz | Tamamlayıcı parça; mahalli örf ve adete göre, bir nesnenin esaslı unsuru olan, o nesne yok edilmedikçe veya parçalanmadıkça yahut niteliği bozulmadıkça ondan ayrılması mümkün olmayan parçalar, o nesnenin tamamlayıcı parçasıdır. |
mütemmimcüz | Tamamlayıcı parça, bir şeyin kullanılmasında, kendisinden yararlanılmasında önemli etki ve katkısı bulunan ve asıl şeyden ayrılması imkânsız veya büyük tahribâta sebeb olan parçalar. Nelerin mütemmim cüz olduğunu geleneklere göre belirlemek mümkündür. Bir |
Mütenakıs | Çelişik |
Mütenasip | Uygun; denk |
Müterâfik | Beraber bulunan; karışık; birlikte |
Müterettib | Sıralanmış; ait olan; …..üstüne düşen; gereken; meydana gelen; dolayı; meydana gelen |
Mütesarlülfesat | Çabuk bozulan |
Müteselsil | Zincirleme; dayanışmalı; ardı ardına |
Müteselsil Sorumluluk | Birden çok kimsenin, bir borcun veya zararın (tamamının) ödenmesinden, zincirleme olarak ve tek başına sorumlu olması. |
Mütevakkıf | Bağlı |
Müteveffâ | Vefat etmiş; miras bırakan |
Mütevelli | Bir vakfın yönetiminin kendisine verildiği kişi; vakıf yönetim kurulu |
Mütevellit | Doğan; ileri gelen |
Müttefik-un-aleyh | Üzerine ittifak edilmiş; anlaşma sağlanmış |
Müttehaz | Verilen; ittihaz olunan; kabul edilen; yürürlükte bulunan |
Müttehit | Birleşik |
Müvekkil | Kendisini vekil ile temsil ettiren kişi; vekil eden. |
Müvezzi | Dağıtıcı |
Müzaheret | Yardım; koruma |
Müzakere | Bir mesele hakkında karar vermeden evvel karar verecek kimseler arasında görüşlerin ortaya atılmasıdır. |
Müzayaka | Sıkıntı, darlık, parasızlık. |
Müzayede | Artırma; açık artırma |
Müzekkere | Yargılama makamının, bir kararın yerine getirilmesi konusunda belli bir makama yazdığıyazı. |
Mevkufiyet | Tutukluluk durumu, Alıkonulma durumu. |
Mezkur | Bahsi geçen, Zikredilen |
Mütemadiyen | Devamli olarak |
Mübaseret | Bir işe başlama, Girişme |
Mütalaa | Adli davada bilirkişilerin verdikleri fikirler |
Mevkute | Belirli aralıklarla çıkan (periyodik) yayın |
Mağdur | Haksızlığa uğramış |
Mehaz | Bir eser yazılırken başvurulan kaynak, su akacak yer, su mecrası |
Mahluliyet kararı | Mirasçısı olmadığı için mal varlığının Devlete kaldığına dair mahkeme kararı. |
Mütemekkin | Yerleşen, ikamet eden, sakin olan |
Müstahsil | Üretimle uğraşan kimse, yetiştirici |
Müennes | Dişi, Dişilikle ilgili olan |
Mündemiç | Bir şeyin içinde var olan, bulunan, saklı olan. |
Muteriz | Karşı gelen, itiraz eden, itirazcı |
Nafaka yükümü | Bir kimsenin kanunun öngördüğü yoksulluğa düşmüş olan yakınlarına yardım etmekle yükümlü olmasıdır. |
Nâfıa | Bayındırlık işleri |
Nağahani | Ansızın |
Nahiye | Bucak; bölge; kenar; kısım; çevre |
Nail olmak | Erişmek; kavuşmak |
Naiplik | Vekâlet |
nakız | Bozan, bozucu aksini yapan. Bir ibâdetin geçerliliğini önleyen, bozan. |
Nâkız | Bozma; kaldırma; |
Nâm-ı müstear | Takma ad; eğreti ad nasb atama; tayin etme; dikme; saplama |
Nası ızrar | Suç olarak düzenlenen mala zarar verme fiili. |
Nâsıb | Nasbeden; diken; tayin eden; atayan |
Nâşî | Neşet eden; ileri gelen; ötürü; dolayı; sebebiyle |
Nâtık | Bildiren; bildirici; gösterici; söyleyen; konuşan; idrak eden; düşünen nazara almak göz önüne almak |
Navlun | Gemi ile yapılan taşımacılıkta sözleşmeyle belirlenen mal taşıma bedeli. |
Navlun mukavelesi | Deniz yoluyla eşya taşımak üzere yapılan sözleşmedir. |
Nazarı dikkat | Göz önüne almak |
Nazır | Bakan, vekil. |
Nebât | Bitki |
Nedbe | Yara izi |
Nef’î | Çıkar ile ilgili; faydacı |
Nema | Büyüme; gelişme; kazanç; kâr; getiri; faiz |
Neseben | Soyla ilgili; soy bakımından |
Nesep | Ana baba ile çocuklar arasındaki hukuki bağ. |
Neşet etmek | Doğmak; ileri gelmek; kaynaklanmak |
Netice-i talep | İddia olunan şey. |
Nevi | Çeşit; tür |
Nez’ | Sökme; kaldırma; yoketme |
Nezafet | Temizlik,paklık |
Nezaret | Denetim; gözetim; bakanlık |
Nezetmek | Kaldırmak; ayırmak; ilişiği koparmak |
Nısf | Yarım; yarı; yarısı |
nısıf | yarı pay |
Nidâ | Çağırma; bağırma; ünlem |
Nihai karar | Yargılama sonunda verilen karar.” |
Nisbî hak | Ancak belirli bir şahsa veya şahıslara karşı ileri sürülebilen daha geniş bir kitleye karşı kullanılma imkanı olmayan sıradan haklar. |
Nispi muvazaa | Yapılan asıl muamelenin şartlarını ya da konusunu farklı şekilde göstermeleri |
Niyâbet | Vekillik; |
Niza | Ihtilaf; çekişme; uyuşmazlık |
Nizâm-nâme | Tüzük |
Nizasız ve fasılasız | Uyuşmazlık konusu olmadan ve hiç ara vermeden; ihtilâfsız ve arasız |
Nokta-i nazar | Görüş; bakış açısı |
Nukud | Nakitler; paralar |
Nükûl | Vazgeçme; cayma; kaçınma |
Nümune | Örnek |
Nüve | Bir şeyin özü, Çekirdek. |
Nagamât | Nağmeler, ağhenkler, güzel sesler. |
Nezdinde | Huzurunda, gözetiminde, yanında |
Nesayih | Nasihatler |
Norm | Kural olarak benimsenmiş, yerleşmiş ilke ya da yasaya uygun durum, düzgü |
Namütenahi | Ucu bucağı olmayan, sonsuz |
Normatif | Bir kural değerini, gücünü taşıyan, düzgüsel. |
Nispi Butlan | Hukukta kendiliğinden geçersiz olma, kanuna, kamu düzenine, ahlaka aykırılık halidir. İşlem hukuken vardır ama yapıldığı andan itibaren geçersizdir. |
Nizami | 1. Nizâma ve düzene ait, nizâmında olan, tertipli, muntazam. 2. Kanun ve nizama uygun. |
Nosyon | Anlayış |
Niyabet | Toplu mahkemelerde bir hakimin,mahkemenin yetki alanı içerisinde;ancak duruşma salonu dışında yapacağı işlemleri mahkeme adına yapmakla görevlendirilmesidir. |
Nehbü-Garet | yağma, malın yağması |
NOTER | Çeşitli belge ve işlemlere geçerlik kazandırmak ve yasanın öngördüğü diğer görevleri yerine getirmekle yükümlü, belli nitelikleri ve kendine özgü bir hukuk statüsü olan kamu görevlisi, kâtibiadil. |
Nefaset | Kıymetli olma, nefis olma durumu. Değerlilik. |
Nedamet | Pişmanlık |
Neşet | Meydana gelmek, vücuda gelmek. Büyüyüp kat ve kamet sahibi olmak. Yetişmek, ileri gelmek |
Nizamname | Tüzük |
nisap | derece; istenilen had; asıl; esas; yeter sayı; bir kurulun toplanabilmesi veya karar alabilmesi için gerekli sayıda üyenin bir araya gelmiş olması |
Nazariye | Kuram |
nisab | Derece; istenilen had; asıl; esas; yeter sayı; bir kurulun toplanabilmesi veya karar alabilmesi için gerekli sayıda üyenin bir araya gelmiş olması |
Nevi şahsına münhasır | Kendi türüne özgü, emsalsiz, özgün. Bkz. Latince: Sui generis. |
nevakıs | noksan; eksiklikler, noksanlar |
nesafet(nasfet) | Soyut ve katı nitelikteki kuralların uygulamada doğurduğu haksız uygulamaları yumuşatarak adalet ve hakkaniyete uygun hale getirilmesi. |
nush | Öğüt, nasihat |
naçar | Çaresiz |
Nâşi | Ötürü, dolayı,yüzünden |
Neşir | Yayma, dağıtma, yayım |
Neşriyat | Yayın |
numerus clausus | sınırlı sayıda |
Non Bis İn İdem | Aynı dava nedeni için iki kez yargılama yapılamayacağına dair hukuki bir ilkedir. |
Objektif iyiniyet | İnsanlar arasındaki münasebetleri kanun, örf ve adetten başka tanzim eden ve hukuk dışındaki mevcut olan ahlak, adap, haysiyet, şeref, doğruluk, insaniyet vs. esaslara denir. |
Olası kast | Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâli. |
Olveche | O şekilde |
Onama | Onamak işi, uygun bulma, tasvip. |
Orta malları | Yollar, köprüler, camiler gibi herkesin kullanabileceği kamu malları. |
Ortaç | Tümleç olabilen,isim ve sıfat gibi kullanılan fiil asıllı kelime sıfat-fiil. ör: gelen çocuk, adı batası adam. |
Ortak Yerler | Kat mülkiyetine tabi anagayrimenkulün, kat maliklerince ortaklaşa kullanılıp yararlanılan yerleri. |
Ordino | 1-Bir poliçenin arkasına yazılan havale emri, 2- Tüccarın malını gümrükten çekebilmesi için vapur kumpanyasından yük konşimentosuna karşılık verilen havale, 3- Denizcilik işletmelerinde gemi adamlarını gemilere atama belgesi. |
Ombudsman | Kamu denetçisi, şikayetleri ve birtakım teşebbüsleri ele alıp değerlendiren ve bunlara her iki taraf için de tatmin edici çözümler bulan kişidir. |
Onur | Öz saygı |
Ölüme bağlı tasarruf | Gerçek kişilerin, ölümünden sonra hukuki etki ve hükümler doğurmak üzere yapmış olduğu hukuki işlem. |
Ölünceye Kadar bakma akdi | Taraflardan birinin, ölünceye dek bakma ve kendisini görüp gözetme koşuluyla, malvarlığını veya bir kısım malları öbürküne geçirme (intikal ettirme) borcu altına girdiği sözleşme. |
Özel haklar | Şahıslar ile şahıslar arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarından,yani özel hukukundan doğan haklardır. |
Özel hukuk | Kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı. |
Özgülemek | Bir şey veya bir yeri birine,bir şeye ayırmak,vermek, hasretmek, tahsis etmek. |
Örtülü Boşluk | Somut olaya uygulanacak hükmün, yasada yer almasına rağmen, yeterli biçimde arz olunmamasıdır. |
Ölüm Karinesi | Kişinin ölümüne kesin gözle bakılacak şekilde kaybolmasıdır. |
Öjenik | genetik olarak insan ırkının ıslahı bilimi |
özelge (Mukteza) | Bir konudaki görüşü ve yapılması gereken uygulamayı bildiren yazı. Mükelleflerin vergi durumları ve uygulanması bakımından tereddüde düştükleri hususlar hakkında bilgi istemeleri üzerine kendilerine yetkili makamlarca yazılı olarak verilen görüşlerdir. |
önel | süre |
öndelik | avans |
ÖNEL | -iş sözleşmesine göre işçinin işten çıkarılması durumunda tanınan belirli süre -bir işin bitirilmesi için tanınan ek süre. |
Pafta | Kadastrosu yapılan yerlerin ada ve parsellerinin, belli ölçülerle çizilmiş haritaları. |
Parakete | Geminin saatteki hızını anlamak için kullanılan araç.” |
Parsel | İmar düzeni bakımından belli ölçüler gözönüne alınarak sınırlandırılmış arazi parçalarından her biri. |
Paydaş | Bir bütünün belli bir kısmından (paydan) yararlanan; hissedar. |
Pedavra | Köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta; hartama. |
Peşin Harç | İ l a m s ı z takiplerde, takip talebinde bulunan alacaklıdan, alacağın binde beşi oranında tahsil edilen miktar |
Pey sürmek | Bir sözleşmeyi yapmak için ileri sürülen taminât miktarı önerilen bedel, şart-ı cezâî miktarı. |
Pozitif hukuk | Belli bir anda belli bir ülkede yürürlükte bulunan hukuk kurallarının tümü. |
Pedersahi | Ataerkil |
Plebisit | Halk oylaması |
Poliçe | Belirli bir sürenin sonunda belirli bir parayı kendi adına veya bir başkasının emrine ödemesi için alacaklının borçluya yazdığı bildiri. |
Perdebirun | Ağzı bozuk,kötü söz söyleyen, açık saçık konuşan |
Pratika | Kıyı sağlık idaresi tarafından gemilere verilen giriş çıkış izni |
Potkal | Kaza veya başka bir olayı karadakilere bildirmek için gemilerden denize salınan,içinde mektup olan şişe |
Pacta Sunt | Ahde vefa, uluslararası hukuk kurallarının oluşmasında etkili olan ve devletin anayasasında var olan ve devlete antlaşma yapma yetkisi tanıyan kuraldır. Antlaşmalar hukuku kuralıdır. Bu kuralın bağlayıcı niteliği, iyi niyet ilkesine dayanmaktadır. |
Paraf | 1.Yalnız adın veya ad ve soyadın başharfleriyle atılan kısa imza. 2.Bir yazının görüldüğünü, işlem gördüğünü veya o yazıdan haberdar olunduğunu gösteren kısaltılmış imza. |
Peyderpey | Azar azar, yavaş yavaş |
persona non grata | istenmeyen kişi |
Peçeleme Sözleşmesi | Vergi mükellefleri ve sorumluları; özel hukuk biçimlerini ve kurumlarını olağan kullanımları dışında kötüye kullanarak vergi kaçırma amacı güdüyorlarsa bu amaca yönelik olarak yaptıkları sözleşmelere peçeleme sözleşmesi denir. |
Pragmatik | (Fr. Pragmatique) Faydacı, yararcı, eylemle ilgili. |
Pinhan | Gizli, saklı, gizlenmiş. |
Râbıta | Bağlantı; bağ; düzen; tertip |
Râci | Rücu eden; geri dönen; ilgisi olan |
Rahin | Rehin veren; rehneden |
Rakabe | Devri ve devir alınması olanaklı bulunan şeyin kendisi; örneğin tarla,köle gibi; mala(şeye) hakim olabilme kudreti; çıplak mülkiyet |
Rapt | Bağlama; bağlanma; iliştirme; bağlaç |
Rayiç | Sürüm değeri; geçerli olan |
Rayiç Değer | Bir iktisadi kıymetin, değerleme günündeki normal alım-satım değeri; piyasa değeri. |
Ref etmek | Kaldırmak; örneğin itirazın ref’i (kaldırılması) |
Refik | Arkadaş |
Rehin | Bir borcun yerine getirilmemesi halinde, alacaklarının teminatı olmak üzere ve paraya çevirtme hakkıyla birlikte alacaklı lehine verilen taşınır veya taşınmaz mal güvencesi. |
Reisievvel | Birinci reis |
Replik | Davacının, davalının cevap layihasına (yazısına) karşı verdiği cevap. |
Resen | Kendiliğinden; herhangi bir isteğe gerek olmadan; otomatikman |
Re’sen | 1. Kendi başına, kendiliğinden. “ |
Resim | Devlet daire ve kurumlarında görülen hizmet ve yapılan giderlerin karşılığı olarak, sadece o işle ilgisi bulunan kişilerden alınan bir gelir. |
Resmi gazete | Başbakanlık tarafından çıkarılan ve kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, tüzüklerin ve bazı yönetmeliklerin yürürlüğe girmesi için yayımladığı gazetedir. |
Resmi Senet | Resmi bir makam ve görevlinin, usulüne göre düzenlediği veya onayladığı belge. |
Resülmâl | Anamal; sermaye |
Reşit | Ergin; rüşt yaşını doldurmuş; onsekiz yaşını dolduran veya onsekiz yaşını doldurmamasına rağmen evlenen veya yasal olarak erginliğine mahkemece karar verilen kişi |
Rûz-nâme | Gündem; yevmiye defteri; takvim |
Rücu | Dönme; geri dönme; cayma; sözünden dönme; sözünü geri alma; bir ödemede bulunan kimsenin, bu bedeli, asıl ödeme yapması gereken kişiden istemesi; |
Rüçhan | Öncelik; üstünlük; imtiyaz |
Rüsum | Resimler; devlet dairelerinde ve diğer kamu kuruluşlarında görülen hizmet ve harcamaların karşılığı olarak alınan vergiler |
Rü’yet | Davanın bakılmakta olması. |
Rad | Redden, Geri çeviren, |
Rehnüma | Rehber, kılavuz |
Rıza-i taksim | Ortakların kendi aralarında anlaşmak suretiyle ortak mallarını paylaşmaları durumu |
Reddiyat | Davadaki masrafları karşılamak için tarafların önceden yatırdığı gider avasından para çekme işlemi |
Râhin | Rehin veren kişi |
riziko | zarara uğrama tehlikesi, tehlike, zarar ve ziya |
Rehnedilen | İpotekli, İpotekli mal. |
Ruzname | Günlük |
Rantabilite | Sermayenin parasal verimliliğini ifade eder. |
Referandum | Halk oylaması. Halkın türlü siyasi ve toplumsal sorunlar karşısında olumlu veya olumsuz görüşünü belirlemek için başvurulan oylama. |
Rachat | İdârenin imtiyaz sahibinin hiçbir kusuru olmasa dahi, hizmet ve kamu yararının gerektirmesi nedeniyle, sözleşmeyi tek yanlı feshettiğinde, imtiyaz sahibinin zararını tamamen gidermek zorunda olmasıdır. 2 Devletin durumunun iyi oldugu zamanlarda sermaye piyasasından kendi tahvillerini alması işlemidir. Yani devlet, durumu iyiyse ve bütçe fazlası varsa piyasadan kendi tahvillerini geri satın alır. |
RÖDÖVANS | Gelir, irat. Maden İşletme Kirası |
REZONANS | Bir sistemin (genellikle doğrusal bir sistemin) bazı frekanslarda diğerlerine nazaran daha büyük genliklerde salınması eğilimidir |
Reis | Başkan |
Rüşt | Erginlik |
Re’sen Vergi Tarhı | Resen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanunî ölçülere dayanılarak tespitine imkân bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır. İnceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah farkı resen takdir olunmuş sayılır. |
Recim | Şeriat düzeninde bir insanı taşa tutarak öldürme cezası. |
Rödevans | Daha ziyade yeraltı kaynaklarının işletilmesi ve kâr paylarının rödevans şeklinde ifade edilmesinden dolayı, bu tür sözleşmelere rödevans sözleşmesi, imtiyaz payına da rödevans ücreti denilmektedir. İmtiyaz hakkı. |
Rölativist | Bağıntıcı, göreci |
Ram | 1. İtaat eden, boyun eğen, itaatli, münkad. 2. Teslim olmak, hükmü altına girmek |
rehnli tahvil | Genellikle konut yapımına finansman sağlamak için çıkarılan ve karşılığında ipotekle güvence verilen borç senedi. |
Resepsiyon | Bir toplumun hukukî mevzuatının bir başka toplum tarafından, kendi hukuku olmak üzere alınması olgusunu ifade etmektedir. İktibas. |
Sâdır olmak | Çıkmak |
Safahat | Evreler, safhalar |
Sâlif-üz-zikr | Zikri geçen; bildirilen |
Salih | Elverişli; uygun |
Saniyen | Ikinci olarak |
Sarahat | Açıklık; netlik; sarihlik; aydınlık |
Sarfiyat | Harcamalar; giderler |
Sari | Bulaşan; bulaşıcı |
Satış vaadi | Bir kimsenin, taşınmaz malını bir başkasına satmayı (ileride yapılacak satım akdini) taahhüt ettiği sözleşme. |
Savcılık | Devlet adına kamu davasını açan makamdır. |
Sây | Emek; çalışma |
Sayıştay | Devlet mallarını kabız ve sarf ve idare ve edenlerin hesaplarını tetkik ve muhakeme ile mükellef bir heyet.Divanı muhasebat |
Saylık | İçerisinde düz taşların bulunduğu, imar ihyaya elverişli arazi. |
Sebketmek | Vâki olmak; yapılmak; olmak; ileri geçmek |
Sehim | Pay; hisse |
Sehven | Yanlışlıkla. |
Selahiyet | İzin,müsade,yetki. |
Selb | Zorla alma; kaldırma; giderme |
Selef | Önce gelen kimse |
Semen | Satış parası; satış sözleşmesinde, satana mal teslimine karşılık olarak ödenecek para |
Semere | Bir maldan elde edilen ürünler; Tabii Semere |
Senedât | Senetler |
Sened-i hâkanî | Tapu senedi |
Senet | Bir kimsenin yapmaya ya da ödemeye borçlu olduğu şeyi göstermek için imzaladığı resmi kâğıt, belgit. |
Senevî | Senelik; yıllık |
Serdetmek | Ileri sürmek; öne sürmek; ortaya çıkmak; belirtmek |
seyirtmek | Koşmak, koşar adım yürümek |
Seyrân-gâh | Gezme yeri; dolaşma yeri |
Sigorta primi | Sigorta ettirenin sigortacıya ödemekle yükümlü olduğu ücrettir. |
Sin | Yaşanılan süre |
Sinkâf | Erkeklik organı ve ilgili sövgülerin tümünün kısaltılmış biçimi. |
Sirayet | Bulaşma; yayılma; geçme |
Sirkat | Hırsızlık; çalma; çalınma |
Siyanet | Koruma |
Siyasi haklar | Herhangi bir biçimde devletin yönetimine ve siyasi kuruluşlarına katılmaya yönelik haklardır |
Skar | Yara izi, kesi, iyileşmiş yara. |
Soruşturma | Suçun işlenmesinden başlayarak yargı verilinceye dek, kolluk, savcı, yargıç yönünden yapılan inceleme, araştırma ve kanıtların toplanması işleminin tümü.” |
Sosyal devlet | Fertlerin sosyal durumlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir hayat düzeyi sağlamayı, sosyal adaleti ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev bilen devlettir. |
Sosyal ilişkiler | Şahısların birbirleriyle veya toplumla olan ilişkileridir. |
Sosyal kurallar | Sosyal ilişkileri düzenleyen din, ahlak, görgü ve hukuk kurallarıdır. |
Sosyal ve ekonomik haklar | Kişinin sosyal ve ekonomik faaliyetleriyle ilgili bulunan hak ve hürrriyetlerdir. |
Sözleşme | İki veya daha çok kişinin, aralarında bir hukuki bağ yaratmak, bu bağı değiştirmek veya ortadan kaldırmak amacıyla, karşılıklı ve birbirine uygun iradelerini beyan ederek yaptığı hukuki işlem; akit. |
Sözleşmeden Dönme | Taraflardan birinin, mevcut sözleşmeden cayması; sözleşmeden rücu. |
Suç | 1. Törelere, ahlak kurallarına aykırı davranış. 2. huk. Yasalara aykırı davranış, cürüm. |
Sudur | Verilen ; çıkan |
Suiniyet | Kötüniyet |
Sukut | Düşme; düşüş |
Sulh | Barış. |
Sureti mahsusa | Özel olarak; özellikle; belli amaçla |
Sureti mümtaze | Öncelikli |
Suveri müsaddaka | Onanmış örnek |
Sübût | Sabit olma; gerçekleşme; ispatlama; ispatlanma; kanıtlama |
Sükna | Oturma yeri; oturulacak yer; konut |
Sükna hakkı | Bir evde veya evin bir bölümünde oturma hakkı veren kişiye bağlı bir irtifak hakkı; oturma hakkı, bir evde veya evin bir bölümünde oturma imkanı veren bir irtifak hakkı. |
Sülüsân | Üçte iki |
Sürekli edim | Borçluyu belli bir süre, belli davranış ya da davranış biçimleri ile bağlı bulunmakla yükümlü kılan edim |
Süreli icap | Bir kimsenin, belli bir süre bağlı olmak niyeti ile beyan ettiği icap. |
Süresiz icap | Kabul haberinin kendisine ulaşması ile ilgili olarak herhangi bir süre tayin etmediği icap |
sürüm | 1. Bir ticaret malının satılır olması, “ |
Saik-i mümbit | Niyetiyle bekleneni verebilen, randımanlı, faydalı |
Sarfı nazar | Sayılmama, vazgeçme, dikkate almama. |
Sefir | Elçi, Büyükelçi |
Sefaret | Elçilik, büyükelçilik |
Self-determinasyon hakkı | Ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkı. |
Sermediyet | Sonsuzluk, süreklilik, ebedilik |
Sulta | Otorite, Baskı |
Sarf-i nazar etmek | Vazgeçmek |
Seraser | Baştan başa, bütün, hep mecmuan, külliyen |
Sebepsiz zenginleşme | İki mal varlığı arasında, birinin zararına olan haklı bir sebep olmaksızın meydana gelen değer kaymalarını ifade eder. Bu kaymalar, zenginleşmenin veya fakirleşmenin davranışları ile olabileceği gibi, tabi kuvvetlerin sonucu da olabilir. |
Sav | ileri sürülen düşünce, iddia, tez |
Saik | Sebep |
Sıra cetveli | Satış tutarının tüm alacaklıların alacağını karşılamaması durumunda düzenlenen çizelgedir. |
Sanık | Suç işlediği sanılan kişi. |
Sinkaf | Ağır bir küfre tekabul eden kelime. |
Suni Hısımlık | Evlatlık ile evlat edinen arasındaki bağdır. |
semeni | satış sözleşmesinde alıcının borcu |
Süje | Süje |
Süje | Muhakemede kendine ait bir statüsü bulunan ve diğer bireylerden bağımsız olarak gerçekleştireceği işlemlerle muhakemenin ilerlemesine katkı yapan kimsedir |
sarfinazar | Hesaba katmamak, saymamak, vazgeçmek. |
sadır olmak | ortaya Çıkmak |
Sahih | gerçek, düzgün, doğru, legal, hukuka uygun |
Sâkıt | susan; herhangi bir görüş bildirmeyen; düşen; düşücü; hükümsüz |
Salâhiyet | yetki; bir davaya bakabilme |
Sarf | Harcama, tüketme, kullanma |
savıcı | başından savan kimse |
seddedilmiş | Kapatılmış. Hududlanmış |
SANIK | Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişi. |
SUÇLU | Suç işlemiş kişi, mücrim. |
SAVCI | Devlet adına ve yararına davalar açan, kamu haklarını ve hukuku yerine getirmek üzere yargıç katında sanıkları kovuşturan görevli, müddeiumumi. |
Sarih | Kolay anlaşılır, belli veya belirgin, açık |
Sınai | Sanayi ile ilgili, endüstriyel |
SALIK | Olmuş veya olacak bir olay, bir olgu ile ilgili verilen bilgi, haber |
Silsile | Birbirine bağlı, birbiriyle ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra |
simsarlık | arabuluculuk |
Sabit olmak | Bir şeyin varlığı, doğruluğu, gerçekliği kesin olarak belli olmak. |
Sübut bulmak | (bir suç, durum vb.) belgeyle, delille ortaya konulmak, kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde ortaya çıkmak. |
sübuta ermek | Gerçekleşmiş eylemin kuşkuya yer olmayacak bir biçimde kanıtlanması, ispat edilmesi. |
sübut | Kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde ortaya çıkma, gerçekleşme, belgelenme. |
Sakıt olmak | Geçerliliği kalmamak, düşmek. |
Suç vasfının değişmesi | Suç vasfının değişmesi, savcı tarafından hazırlanan iddianamede şüphelinin yargılanmasını talep ettiği sevk maddelerinin şüpheliye isnat edilen suça uymaması, başka bir deyişle mahkemece suç tipinin farklı bir hukuki nitelemeye tabi tutulmasıdır. |
Sovtaj | sigortacılık sektöründe hasar gören malın hasar almayan bölümünün sigortacı tarafından alınarak gelir haline getirilmesine veya hasarlı malın değer taşıyan bölümünün sigortalıya bırakılarak, sigorta şirketinin bu değeri tazminat ödemesinden düşmesine verilen isimdir. |
Siber Zorbalık | Dijital teknolojiler kullanılarak gerçekleştirilen zorbalıktır. Bu tür zorbalıklar sosyal medyada, mesajlaşma platformlarında, oyun platformlarında ve cep telefonlarında görülebilir. Hedef seçilen kişileri korkutmaya, kızdırmaya ya da utandırmaya yönelik olarak tekrarlanan bir davranıştır. |
seyrüsefer | Gidiş geliş; trafik |
SUJE | 1.Fail 2.Muhakemede kendine ait bir statüsü bulunan ve diğer bireylerden bağımsız olarak gerçekleştireceği işlemlerle muhakemenin ilerlemesine katkı yapan kimsedir. |
Sui generis | “Kendine özgü”, “emsalsiz”, “özgün” anlamlarına gelen, Hukuk gibi birçok disiplinde kullanılan Latince bir ifade. Nevi şahsına münhasır. |
sebat | Sözünden veya kararlarından dönmeme, bir işi sonuna değin sürdürme, direşme. |
sukutu hak müddeti | hak düşürücü süre |
Sübut | Kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde ortaya çıkma, gerçekleşme, belgelenme. |
Suça Sürüklenen Çocuk | Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen on sekiz yaşından küçük çocuk. |
Sorgu | Suç niteliğinde görülen bir konuyla ilgili olarak, durumun aydınlanması için yargıcın sanığa sorular sorması ve sanığın bunları yanıtlaması işi. |
Saik hatası | İradenin oluşmasında etkili olan bir konuda düşüncenin gerçek duruma uygun olmaması, kişinin olayları yanlış algılayıp, bunları yanlış değerlendirerek, beklenti ve tahminlerinde isabetsiz bir kararla iradesini oluşturmasının sonucu olan yanılmadır. |
Sıhhî | Sağlıkla ilgili, sağlığa âit |
Suç | Kanunlar tarafından yanlış veya zararlı olduğu için ceza tehdidiyle yasaklanan ve bazı durumlarda cezalandırılabilen davranıştır. |
Sınırlı Ehliyetli | Ayırt etme gücüne sahip, ergin olan ve kısıtlı olmayan kişiler. Tam ehliyetli olduğu halde birtakım sebeplerden ehliyeti sınırlandırılmış kişiler. Yasal danışmanları olmadan borç altına giremezler. |
Sınırlı Ehliyetsiz | Ayırt etme gücüne sahip, ergin olmayanlar ve kısıtlılardır. Ergin olmayanlar veli, vasi olmadan borç altına giremezler. Ayrıca vasilerin rızası olsa dahi kefil olamaz, bağış yapamaz, vakıf kuramazlar. |
sıhri hısım | Kan bağı ile değil, kanuni yollarla oluşan hısımlıktır. |
suç tasnii | Suç uydurma |
Şagil | Meşgul eden; meşgul olmayı gerektiren; işgal eden; bir mülkte oturan |
Şahâdet | Tanıklık |
Şahbender | Konsolos |
Şahsı âhar (âher) | Başkası; üçüncü kişi |
Şahsi edim | Borçlunun bizzat bedeni ya da fikri gücü ya da yeteneği ile icra edeceği edim türü |
Şahsi haklar | Ayni hakların aksine, herkese karşı ileri sürülemeyen haklar; kişisel haklar. |
Şahsiyet hakları | Şahısların maddi,manevi ve ekonomik bütünlüğü üzerindeki mutlak haktır. |
Şamil | Içine alan; kapsayan; çevreleyen |
Şâmil olmak | Kapsamak; içine almak |
şantiye | 1. Yapı gereçlerinin yığılıp saklandığı veya işlendiği yer. |
Şârih | Şerhçi; şerh eden; bir konuyu ayrıntılarıyla açıklayan |
Şark | Doğu |
Şartname | Satın alma, satma, yaptırma, kiralama vb. işleri gerçekleştirmek isteyen gerçek veya tüzel kişilerin düzenlediği ve işi yapan ile yaptıranın üstlendikleri koşulları belirleyen resmî belge. |
Şayi | Pay; hisse |
Şâyi hisse | Ortak (müşterek) mülkiyette, ortaklardan herbirine ait pay |
Şayian | Ortaklaşa |
Şefi | Şufa (önalım) hakkı bulunan kişi; önalımcı |
Şerait | Şartlar; koşullar |
Şerh | Kişisel hakların, devir sınırlamalarının ve geçici tescilin, tapu siciline yazılmasını gösteren terim |
Şerik | Ortak; iştirakçi |
Şibh (şibih) | Benzer; benzeme; benzeyiş |
Şifahî beyan | Sözlü açıklama |
Şimal | Kuzey |
Şira | Satış |
Şufa | Önalım; öncelikli alım |
Şufa hakkı | Önalım hakkı; mükellefin, hakkın konusu olan şeyi bir üçüncü kişiye satması durumunda, hak sahibine tek taraflı bir irade beyanı ile satılan şeyin mülkiyetinin kararlaştırılan bedel karşılığında öncelikle kendisine devrini isteme yetkisini veren haktır, y |
Şuhut | Şahitler |
Şura-yı Devlet | Osmanlı Devleti’nde günümüzdeki Danıştay’a karşılık gelen yüksek yargı kurumudur. |
Şümul | Kapsam; içine alma; kapsama |
Şüphe | 1. Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık, kuruntu, işkil, şüphe, acaba” |
Şüyu | Paydaşlık; hissedarlık |
Şayeste | Uygun, yakışır,layık uygun, münasip. |
Şayeste | Para alıp vermek yetkisi,saklama yetkisi. |
ŞÜPHELİ | Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişi. |
ŞİKÂYETÇİ | Zarar gördüğü bir suçun failini, ilgili makam ve memurlara bildiren kişi, müşteki. |
Şahit | Tanık |
ŞÜMUL | İçine alma, kaplama, kapsama. |
Şiar | Tutulacak yol, ülkü, ilke |
Şehadet | Yüksek bir ülkü uğrunda ölme, şehit olma |
şehadetname | Bir işin yapıldığını gösteren, yetkilisi tarafından verilmiş olan onaylanmış belge |
Şüheda | Şehitler, Şahitler |
Şüreka | Şerikler, ortaklar |
Şûrâ-yı Devlet | Şura-yı Devlet Osmanlı Devleti’nde günümüzdeki Danıştay’a karşılık gelen yüksek yargı kurumudur. |
şahadetname | Bir eylemin yapıldığını, bir durumu gösteren ve yetkililerce verilmiş olan onaylı belge. |
Şüpheli | Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi ifade eder. |
Şecâat | Yiğitlik, kahramanlık,cesaret |
Şahsi cezasızlık sebepleri | Suçun işlendiği sırada var olan ve failin cezalandırılmasına mani olan şahsa bağlı sebeplerdir. |
şeriklik | Şerik olma durumu, ortaklık. Ceza hukukunda suça yardım etme “şeriklik” biçimlerinden biridir. Suça katkı sağlayan, fakat gerçekleştirdiği davranışı faillik oluşturmayan kişiler şerik olarak kabul edilmektedirler. |
şifahen | Sözlü olarak, sözle söyleyerek. |
Şifahi | Sözlü olarak yapılan |
Taaddüd | Birden çok |
Taahhüdü ihlal | Borclunun haciz zaptında borcu kabul ve ödemeyi taahhud edip, tahhüdünü yerine getirmemesi. |
Taahhütname | Kişinin kendi ad ve hesabına, bir gerçek kişi veya tüzel kişiye karşı, sözleşmeli ya da sözleşmesiz olarak, bir işin yapılmasını veya bir şeyin teslimini üstlendiğini gösterir belge. |
Taalluk | Ilişiği olma; asılma; ilgi |
Taayyün | Tayin olunma; belli olma; belirme |
Taazzuv | Uzuvlaşma, bir biçim alma, teşkilâtlanma, organlara ayrılma. |
Tabiyet | Kişi veya şeyleri devlete bağlayan siyasi ve hukuki bağ; vatandaşlık. yurttaşlık; bağımsızlık |
Tacir | Ticaretle uğraşan; bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimsedir. |
Tadât | Sayma; sayılma; sayım |
Tadil | Değiştirme; değişiklik |
Tafsil Etmek | Ayrıntiları ile anlatmak. |
Tağyir | Başkalaştırma; değiştirme; bozma tahakkuk gerçekleştirme; gerçekleşme |
Tahaddüs | Ortaya çıkmak |
Tahassul | Hasıl olma; sonuç olarak ortaya çıkma |
Tahavvül | Değişme; dönme |
Tahdîdât | Sınırlamalar; kısıntılar |
Tahdidî | Sınırlayıcı, tüketici. |
Tahfif | Hafifletme; azaltma |
Tahkik | Soruşturma. |
Tahkikat | Soruşturma |
Tahlif | Yemin |
Tahliye | Boşaltma; salıverme; serbest bırakma. |
Tahliye taahhütnamesi | Kiracının, kiralananı belli bir tarihte boşaltacağına ilişkin yaptığı yazılı irade beyanı. |
Tahmil | Yükleme |
Tahnit | Bozulmaması için ölüyü ilaçlama.” |
Tahrip | Harabetme; yıkma; kırma; bozma |
Tahrir | Yazım |
Tahriren | Yazılı olarak |
Tahsin | Beğenme |
Tahsis | Emrine verme; özgüleme. |
Tahşiye | Çıkıntı yapmak |
Taht | Alt; aşağı |
Tahtani | Binanın alt kısmı |
Tahtani fevkani | Altlı üstlü |
Tahvil | Değiştirme; değiştirilme; borç senedi |
Tahvilat | Tahviller |
Takaddüm | Önce gelme; önde gelme |
Takarrür etmek | Kararlaşmak; kararlaştırmak; istikrar kazanan kararlar |
Takas | Vadesi gelmiş, aynı cinsten ve karşılıklı iki alacağın birbirine sayışılması. |
Takibat | Kovuşturma |
Takrîr | Önerge; anlatma; anlatış; tapuda malını sattığını veya ipotek ettiğini söyleme |
Takrir etmek | Sağlamlaştırmak |
Taksim | Ortak mülkiyette bulunan bir malın, ortaklar arasında yapılan bir sözleşmeyle veya dava açmak suretiyle bölüştürülmesi. |
Taksir | Iradi olarak işlenen bir icra ya da ihmal eyleminden, fail tarafından istenmemiş olmalarına rağmen, kanunun cezalandırdığı sonuçların meydana gelmesi hali |
Takyidat | Sınırlama, kısıtlama. |
Takyit | Kısıtlama |
Talâk | Islâm hukukunda boşanma |
Ta’lık | Geciktirme; askıda bırakılma |
Talik | 1.Belli bir zamana bırakma, erteleme.” |
Talil | Sebep gösterme; illetlendirme, bir şeyi bir illete bağlama. |
Talîmâtnâme | Yönetmelik |
Tanık | Duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit.” |
Tapuyu misil | Tarafsız bilirkişinin belirteceği tapu; bedel; değer baha |
taraf ehliyeti | Hukuk davalarında davacı veya davalı olarak yer alabilme ehliyeti. Medeni haklardan yararlanan herkes kural olarak taraf ehliyetine de sahiptir. Ancak bunu ya bizzat kullanır ya da kanunî mümessili onun adına bu ehliyeti kullanılır. |
Taraf teşkili | Taraf oluşturma. Davanın taraflarından biri olabilme yeteneği. Uluslararası ihtilaflarda müzakerenin taraflarından birisi olma durumu. |
Tarafeyn | İki taraf. |
Tarh | Çıkarma, ıtrah etme, bir sayıdan diğerini çıkarma, vergi koyma, kişinin kazancından vergi payı çıkarma, belirleme. Çoğulu tarhiyyâtdır; vergi koyma işlemleri. |
Tarik | Yol; yöntem |
Târik | Terkeden; bırakan |
Tariki âmm | Herkesin geçebilmesi için bırakılan yol; kamunun yararlandığı yol; |
Tasarruf | Bir şeyden yararlanabilme ve o şey üzerinde fiili veya hukuki işlem yapabilme gücü. |
tasarruf etme | Kullanma ve yapma harcama, yönetme, bir şeyi sevk ve idare gücü. Harcamadan bekletme, biriktirme, tutumlu olma. Çoğulu tasarrufâtdır; işlemler, muâmeleler, harcamalar. |
Tashih | Düzeltme; resmi bir kütüğün, bir hukuki işlemin düzeltilmesi |
Tasnif | Düzen |
Tasrih etmek | Açıklamak; belirtmek |
Tasvib | Doğru bulma; uygun görme; onaylama |
Tatbika medar imza | Uygulamaya elverişli imza |
Tathir | Temizleme |
Tavassut | Aracılık; ara bulma; aracı olma |
Tavazzuh | Aydınlanma |
Tavzif | Görevlendirme |
tavzih | Vâzıh hale getirme, açıklama, bir konuyu anlaşılır hale getirme, çoğulu tavzihâtdır; açıklamalar. Hmk md. 455 vd. |
Tavzîh | Açıklama |
Tazammun etmek | Öngörmek; sonucu doğurmak; içine almak; kapsamak |
Tazminat | Maddi veya manevi zarara karşılık ödenen bedel; zarar ödencesi;hukuka aykırı olarak başkalarına verilen zararların ödetilmesi biçiminde müeyyidedir. |
TAZYİK | Baskı, sıkıştırma, zorlama, baskı tatbik etme, darlaştırma. Tbmm:, türkiye büyük millet meclisi. 23 nisan 1920’de kurulmuş ve toplanmıştır. Türk temsili demokrasisinin yasama organıdır. 1982 anayasasına göre her 5 yılda bir yapılan genel seçimle seçilen 5 |
tazyik hapsi | Yapılması gereken bir edim yapılmadığında borçlu kişinin onu yapması veya edimi ifası için hapsen tazyikte bulunulurdu. Hapse konulma hali ve böylece borcun ödenilmesini sağlama durumu. Şimdi bu tür bir yaptırım yoktur. Şahitlik veya bilirkişilikten, yemi |
Teadül | Beraberlik; denklik; birbirine denk gelme |
Teahhur(teehhür) | Gecikme; temerrüt |
Teâmül | Örf ve adet; öteden beri olagelen, insanlar arasında yapılagelen belli bir davranış. |
Teati | Karşılıklı gönderme |
Tebaa | Uyruk; bir devletin hükmü altında bulunan kimseler |
Tebâdür | Akla gelme; hatırlanma |
Tebârüz ettirme | Belirtme; ortaya koyma |
tebcil | Öğme, medhetme, yüceltme, üstün kılma. |
Tebdil | Değişme; değiştirilme |
Tebeddül | Değişiklik |
Tebellüğ | Bir tebliği alma; tebliğ edilen bir yazıyı imza ile teslim alma |
Tebellür | Netleşme; net olarak ortaya çıkma; aydınlanma |
teberru | Bağış, hibe, karşılıksız olarak mal bağışı. Çoğulu teberruâtdır; bağışlar, yardımlar, hibeler. |
Tebeyyün | Ortaya çıkmak |
Tebeyyün etmek | Saptanmak ; ortaya çıkmak; aydınlanmak |
Tebligat | Bir hukuki işlemin yetkili makamca, ilgili kişinin bilgisine sunulmak üzere, kanun ve usule uygun olarak yazı veya ilanla bildirilmesi. |
TEBLİĞ | Bildirme, duyurma, anlatma, yazılı bir emri, mahkeme yazısını ilgili şahsa teslim etme, imzasını alma. Çoğulu tebliğâtdır; duyurular, anlatmalar. |
Tecdit | Yenileme; tazeleme, açıkça anlaşılacak şekilde önceki borcun, yeni bir borç kurarak ortadan kaldırılması; yenileme. |
Tecezzî | Bölünme; doğranma |
Tecvîz | Ceza verme; caiz görme |
TECZİYE | Cezalandırma; ceza verme. |
Tedabir | Tedbirler önlemler |
Tedarik | Sağlama; temin etme |
Tedavül | Sürüm; elden ele gezme; dolaşma; kullanılma |
tedbir | Tedbir, Tedebbür: Bir işin iyi ve sıhhatli olması için arkasını, önünü gözeterek takdir ve idare etmektir. Bütün evreni yönetmek, her işi evirip çevirmek. Tabii düzenini ayakta tutmak, kanunların işlemesini sağlamak. |
Tedip hakkı | Ana babalara tanınmış çocuğa öğüt vermek, ihtirada bulunmak |
Tediye | Ödeme; bir borcun ödenmesi |
Tedricen | Azar azar; yavaş yavaş; aşamalı olarak |
Tedvîn | Hukuku birleştirmek amacıyla,hukukun bir dalı ile ilgili yasa halinde kurallar koyma |
Tedviren | vekaleten |
Teehhür | Gecikme; sonraya kalma |
Teemmül | Düşünüp taşınma; etraflıca düşünme |
Teessüs | Kuruluş; kurulma; yapılma; yapılanma |
Tefehhüm | Anlamak; akıl erdirmek |
Teferruat | Ayrıntı, geleneklere göre bir malın daha iyi ve daha verimli kullanılmasında yararı olan, asıl mala sıkı sıkıya bağlı bulunmayan, az bir masraf ve hasar ile asıl maldan ayrılabilen mallara mk. Da teferruât denilir. Bir dairedeki asılı levhalar, avizeler, |
Teferruğ | Satın alanın aldığı mülkün ferağ işlemini yaptırması, tapu kaydını kendi üzerine çevirme |
Teffiz | Bkz. tefvîz |
Tefhim | Verilmiş olan kararın veya hükmün,duruşmada hazır bulunan taraflara yargıç tarafından sözle bildirilmesi |
tefrik | ayırma |
Tefrişat | Döşeme araçları; bir yeri döşemek için kullanılan eşya |
Tefvîz | Ihale; sipariş etme; havale etme; dağıtım; ısmarlama; bir taşınmazı belli bedel karşılığında üçüncü kişinin üzerinde bırakma |
Tehâlüf | Yargıcın iki tarafa da yemin vermesi; birbirine zıt olma |
tehir | erteleme |
Tehir erteleme | Ara verme |
tehlikeli hükümlü | işlediği suçun nitelik ve icra şekli göz önüne alındığında toplum için ciddi bir tehlike oluşturan ve cezaevi güvenlik ve nizamını ihlal edebileceği yönünde kuvvetli delil bulunan hükümlüdür. |
Tek taraflı irade beyanı | Hukuki bir ilişkide taraflardan birinin, o ilişki bakımından hüküm ve sonuç doğurmaya yetecek şekilde iradesini açıklaması. |
tekabül | Karşılamak,karşılıklı kabulleniş, takasta bulunma. |
Tekabül etmek | Karşılamak; karşılık olmak |
Tekaüd | Emeklilik |
Tekâyüd | Birbirine hile yapma |
Tekeffül | Birine kefil olma; kefalet verme; garanti etme |
tekellüf | Külfetli iş yapma, birisine yük yükleme, sıkıntı verme. Yapmacıktan iş yapma. |
Tekemmül | Tamamlanma; olgunlaşma |
TEKERRÜR | Tekrarlama, tekrar etme. Bir kimsenin bir suçu işleyip hakkında hüküm verildikten sonra yeni bir suç işlemesi durumu. Mükerrirlik hali. Tck md: 29. |
Tekevvün etme | Yaratılma; meydana gelme |
Tekid | Pekiştirme, üsteleme. Önceden yazılan bir yazının peşine ikinci defa bir yazı daha gönderme. Güçlendirme. |
teksif | Kesâfet arz etme, yoğunlaştırma, bir noktada dikkat toplama, sıkıştırma. |
tekzib | Yalanlama, kizbetme, asılsız bir haber üzerine bunu düzeltmek için basın kanununa göre ilgili kişinin mahkeme kararıl ile basın aracına gönderdiği düzeltme yazısı, yalanlama yazısı. İlgili kişinin bu hakkı kullanmasına tekzib hakkı denir ki, asılsız haber |
Telâfi | Zararı karşılama; giderme; eksikliği giderme |
telahuk | Lühûk etme, bitişme, peşinden bir şeye yetişip ona katılma, eklenme. Birbirine katılma. Sonraki bütçenin öncekine katılması veya genel bütçeye yan bazı bütçelerin katılmasına da mülhak bütçe denilmektedir. |
Telâhuk | Birbirine katılma; yarışma; hakların yarışması |
telhis | Hülâsa etme, kısaltma, özetleme. |
Telhîs | Hülasa etme; özetleme; özet |
Telif | Yazma; uzlaştırma |
Telif hakları | Fikir ürünü eserler üzerinde yaratıcısının sahip bulunduğu haktır. |
Telvis etmek | Kirletmek |
Temadi | Sürüp gitme; süregelme; devamedegelme; sürme; uzama |
temayül | TANINMA, MEZİYETLERİYLE TANINIR OLMA, ÜSTÜN GELME, ŞÖHRETE ERME. |
temdid | Uzatma, medîd hale getirme. Kanunlarda tanınan sürenin bir kısım makamlarca, hâkimce vb. Lerince bir daha uzatılması durumu. Pas. K md. 13. |
Temellük | Mülk edinme; kendine mal etme; sahip olma; sahiplenme; devralma |
Temerrüd | Direnme; borcun ifasında gecikme, bir yükümlülüğün yerine getirilmesinde oluşan gecikme; direnme |
temerrüt | Direnme, inad etme, meredleşme, meredlik gösterme. Alacaklının alacağını teslimde ve borçlunun da borcunu ifada inadına direnmesi, geciktirmeye sebebiyet vermesi. Bk md. 90, 95. Borsa’da yapılan işlemler sonucunda, taahhütlerin gerektirdiği ödeme veya men |
Temettü | Kâr; kazanç payı; yarar |
temhir | mühürleme |
Teminat | Belli bir hukuksal durumu (genellikle borcun ödenmesini) sağlamak için verilen garanti. |
Teminat akçesi | Bir sözleşmenin kurulması için taraflardan birinin diğerine vermek yükümlülüğünde bulunduğu para |
Temlik | Devir, alacağın bir başkasına devri, mülkiyetinin geçirilmesi. Alacağın devredilmesi. Bk md. 165. |
Temşiyet | Meşiyet, dileme, icrada bulunma, yürüme ve yürütme. |
temyiz | İyiyi kötüden; hayrı, şerden ayırt edebilme yeteneği, akıl gücü. İlk derece mahkemelerince verilen yargı kararlarının esas ve usûl açısından denetime tabi tutulduğu üst derece mahkemesi. Bu denetim isteme işine de temyiz işlemi denilir. Cmk md. 305, 326. |
Temyiz Kudreti | İyiyi kötüden ayırma ve makul biçimde davranışta bulunma yeteneği. |
tenakus | Eksikleştirme, azaltma: iki kişinin verecekleri şeylerde karşılıklı olarak azaltmaları, noksanlaştırmaları. |
Tenakuz | Çelişme, çelişki, tutmazlık |
Tenâküz | Çelişki |
Tenbih | Uyarma; uyarı |
Tenezzül | Inme; alçalma; düşme; kendine aykırı gelen bir işi veya durumu kabul etme |
TENFİZ | İnfaz etme, bir hükmü uygulama, gereğini yerine getirme. Bir şeyi geçerli kılma. |
Tenkis | Indirme; azaltma; eksiltme |
Tenmiye | Nemalandırma; artırma; işletme |
Tensip | Uygun görme |
Tenvîrât | Aydınlatma; ışıklandırma |
Tenzil | Indirtme; azaltma |
Terâküm | Birikme; biriktirme |
Tercihe şayan | Üstün tutulan; yeğlenen; tercih edilen |
Terditli | Kademeli |
tereke | Ölen kimseden, geride bıraktığı mirasçılarına kalan mal, ölenin terkettiği, sağlara bıraktığı mal. |
Tereke (terike) | Miras bırakanın mirasçılarına geçen kalıtı; kalıt; mirasçılara kalan malvarlığı |
Terekküp etmek | Oluşmak |
Teressübât | Tortulanmalar; dibe çökmeler; durulmalar |
Terettüp etmek | Düşmek; doğmak; ait olmak; sırası gelmek; gerektirmek |
Terhin | Rehin olarak verme; emanet bırakma |
Terkin | Boyama, çizme, bozma, bir kaydın çizilmesi. Tapu kaydının düşürülmesi. Bir kimse üzerinde görülen bir taşınmazın bu durumunun sona erdirilmesi. Bir şeyin parçası ve temel rüknü haline getirme. Asıl unsur yapma. Mk md. 933, 935. |
Termim | Tamir etme; onarma; düzeltme; iyileştirme |
tersim | Resmetmek, bir şeyin çizgilerle şeklini çizmek, çizgilerle ortaya koyup anlatmak. |
Tersîmât | Resmetmeler; resmini yapmalar; çizmeler |
Tertip | Sıra; düzen; düzenleme |
Tesâhub | Sahip çıkma; koruma |
Tescil | Resmi kütük veya defterlere bir konunun (hakkın) yazılması, kayıt düşülmesi. |
Tesellüm | Teslim alma |
teselsül | Birden çok kimsenin alacaklıya karşı aynı borcun tamamını yükümlenmelerine veya birden çok alacaklının tek bir borcu istemeye hakkı olduğunu gösteren durum;dayanışma Zincirleme. Zincir gibi birbirine bitişik kısımlar olma. Silsile peyda etme Man: Bak: Del |
Tesmiye | Ad koyma; isimlendirme; belirleme |
Tesviye | Sonuca bağlama; çözümleme; gereğini yapma; seviye; düzdüzeltme |
teşdid | Şiddetlendirme, ağırlaştırma, bir suçun cezasının bazı nedenlerle ağırlaştırılması ve aktarılması. Bunun sebebleri ne de teşdîd sebebleri denilir. Meselâ taammüden adam öldürme, kamu malını çalma, küçüklere laf atma vs. Gibi. |
Teşevvüş | Karışıklık; kargaşalık |
teşhis | Şahıslandırma, tanıma, bir kimseyi tanıma suretiyle kim olduğunu ortaya koyma, belirleme. |
Teşmil | Kapsamına alma; yayma |
teşrii | Yasama faaliyeti, kanun yapma, kanun koyma işi. Laik hukukta bu yetki ya halkın temsilcilerinindir ya da baştaki yöneten az bir grubundur. İslâm hukukunda ise temelde allah’ındır. Hakikî şâri o’dur. Hz. Peygamber mecâzî anlamda şâridir. Bu faaliyett |
Teşrik | Yaptığı bir işe ortak almak. |
Teşviş | Karma karışık yapma, iyiyi kötüye katma, zihnin karışık bir durum alması. |
Tevakkuf | Bağlı olma; durma |
Tevarüs | Bir kimseden miras kalma; mirasa konma; kalıtım yoluyla birinden diğerine geçme |
TEVDİ | Bırakmak, vedia olarak bir yere emânet etme. |
Tevdi etmek | Vermek; bırakmak; sunmak |
Teveccüh | Yönelme; yakınlık duyma; sevgi |
Tevellüt | Doğum; doğma |
Tevessül etmek | Başvurmak; kalkışmak; girişmek |
Tevfik | Uydurma; uygunlaştırma |
tevfikan | Uygun olarak, uygun biçimde. |
tevhid | Birleme, tekleme, vahdetleme, allah’ı tek olarak kabul etme. İslâm’ın temel amacı allah’ı birlemek ve ona öylece inanmak, şirke sapmamaktır. |
tevil | Bir kâpalı sözü yorumlama, bir başka anlam katma, amacı dışında farklı biçimde yorumlama. |
te’villi ikrar | Yoruma müsâid ikrar. Sanığın ikrarının yoruma müsaid olması durumunda yargıtay bunu kabul etmemektedir. |
tevkif | Tutma, bekletme, bir yerde tutma. Çoğulu tevkifâtdır; tutuklamalar kitle halinde içeri sokma. Para alacaklılarının istihkâklarında yapılan kesintiler, içeride tutulan paralar. Cmk md. 104. |
Tevkif Müzekkeresi | Tutuklama müzekkeresi. Bu müzekkere hâkim tarafından kesilir, üzerinde sanığın kim olduğu, işlediği .:uç ve tutuklama sebebleri ayrıntılı şekilde yazılır. Cmk md. 106 vd. |
Tevkil | Vekil olarak tayin edilmiş kimsenin, vekillik yetkisini bir başkasına devretmesi. |
Tevlit etmek | Doğurmak |
Tevliyet | Vakfın işlerini yönetmek |
Tevliyet davası | Mütevellilik davası; vakfın işlerine bakma göreviyle ilgili dava |
tevsi | Genişletme, yayma, vüsatini sağlama. Çoğulu tevsîâtdır; genişletme işleri. |
Tevsî’ | Genişleme |
Tevsîk | Belgelendirme |
Tevzi | Dağıtma |
teyit | Destekleme, güçlendirme, tasdik etme. |
Tezad | Zıdlık gösterme, iki şeyin çelişki arzetmesi. |
Tezâyüd | Artış; çoğalma |
Tezkere-i sâmiyye | Sadrazamlık makamından yazılan tezkere |
Tezyif | Değersiz olarak gösterme, aşağılama. |
Tezyinat | Süslemeler |
Toplu iş sözleşmesi | Işçi sendikaları ile işveren veya işveren sendikaları arasında yapılan ve iş şartlarını, tarafların hak ve borçlarını düzenleyen yazılı bir anlaşmadır. |
Tutanak | Zabıt, zabıtnâme. Bir toplantı ve duruşma ile sorgulama sonunda düzenlenen resmî nitelikli tutanak. |
tutuklama | Tevkif, ceza muhakemesinde kişiyi koruyucu ve önleyici bir tedbirdir. Cmk md. 104 vd. Nda yer alan ve adresi belli olmayan, ağır cezalı bir suçun sanığı olan, delilleri yok etme gibi ihtimallerin bulunması durumunda hâkimce alınan önlem. Hürriyeti kısıtla |
tutuklu | Mevkûf, tutuklama kararı verilen. |
Tüzel Kişi | Kendisini oluşturan gerçek kişilerin üzerinde ve onlardan bağımsız bir varlığı ve belirli bir amacı bulunan. |
Tüzük | Bir kanunun uygulamasını göstermek veya kanunun emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak şartıyla ve Danıştayın incelemesinden geçirtilerek Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılan yazılı hukuk kurallarıdır. |
Taaddi | Başkasının Hakkında El Uzatma. |
Tedenni | Gerileme, Gerilemek, Düşme. |
Trampa | Değişim |
Temlikname | Bir hakkın diğer bir kimseye geçirildiğini gösteren belge |
Tecessüm | Boyut kazanma, cisimlenme |
Terkip | Birleştirmek, Bir araya getirmek. |
Tahakküm | Hakimiyet ve kontrol altına alma. |
Tezahür etme | Belirme, görünme, ortaya çıkma |
Tahakkuk | Gerçekleşme, meydana gelme, bir şeyin doğruluğunun ortaya çıkması |
Tagyir | Bir şeyi değiştirme, başkalaştırma, aslından saptırma |
Tahkir | Aşağılama, onur kırma, onuruna dokunma |
Teşdit | Makul orandan arttırma, şiddet, şiddetini arttırma, güç verme |
Tarumar | Dağınık. Karışık. Perişan |
Tekdir | Azarlama, Paylama |
Tardetmek | Kovmak, Def etmek, Uzaklaştırmak |
Temyizen | Temyiz suretiyle. Temyiz yoluyla. |
Taharriyat | Araştırmalar, Aramalar |
Taharri | Arama, araştırma |
Takriben | Tahminen, yaklaşık olarak, aşağı yukarı |
Tasallut | Musallat olma, saldırma, sarkıntı |
Taakkul | Akıl erdirme, zihin yorarak anlama, hatıra getirme |
Taaffün | Kokuşma, bozulma, çürüme |
Taadül | Beraberlik, eşitlik |
Taaccüb | Şaşkınlıkla karşılama, hayret etme |
Tahkim | Taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkların devletin resmi yargı organları yerine, kendileri tarafından belirlenen hakemlerce çözümlendiği bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. |
Tanzim | Düzenleme, düzeltme, yoluna koyma |
Teşdiden | Cezada alt sınırdan ayrılarak üst hadden ceza verme |
Tenzih | Ayrı tutmak |
Tahrirat | Resmi bir dairece yazılan yazılar ve mektuplar |
Temsilci | Hak ve görev bakımından birinin veya bir topluluğun adına davranan kimse, mümessil. |
Telemmu | Pırıldama, ışıldama |
Tehir-i icra | icranın geriye bırakılması |
Teraküm | Birikme, yığılma |
tevdi etmek | vermek, bırakmak, sunmak |
Tüze | Hukuk. Doğrunun, hakkın korunması |
Tenfiz | İnfaz etme, bir hükmü uygulama, gereğini yerine getirme, bir şeyi geçerli kılma. |
Tecziye | Cezalandırmak |
Tecezzi | Parçalara ayrılma, ayrılma, bölünme |
Tapu Sicili | Taşınmazlar üzerindeki haklarını göstermek üzere devletçe tutulan resmi sicildir. |
Tecrit | Bir insanın dış dünyadan koparılarak kendi haline bırakılması olayıdır. İlişkide bulunduğu topluluktan çıkarmak, sosyal ekonomik ve kültürel olarak yalnızlığa terk etme halidir. |
Tenzilat | İndirim. |
Temerrüt Faizi | Temerrüte düşen borçlunun borcun muaccel olması anından borcun ifasina kadar geçen zamandaki faiz. |
Teyakkun | İyiden iyiye araştırıp şüphesiz tam olarak bilmek. |
Tevkifat | 1. Para konusunda kesintiler. 2.Tutuklamalar (hukuk) |
Teşebbüs | Girişim, girişme. |
Tekaüd | Emeklilik |
TEAMÜL | bir yerde öteden beri olagelen davranış,hukuksal olarak toplumun örf ve adetlerinin en küçük hali anlamındadır. |
Tedvin | Derleme |
Tevcih | Yöneltme,aşama, makam, mevki verme, terfi ettirme. |
TAHSİS | Bir şeyi bir kimseye veya bir yere ayırma |
terkin | Bir alacağın tahsil edilmesinin olanaksız olması nedeniyle,bu alacağın,idârî bir kararla düşürülüp,idârenin alacak defterinden çıkarılmasıdır. |
Tefekkür | Düşünme,fikretme,akıl erdirme;Bir konuda kişinin kendi kendine değerlendirmede bulunması. |
Tüzel | Hukuki, hukuksal |
Tebarüz etmek | Belirmek, görünmek. |
tehir i icra | Yapılan yargılama sonucunda yerel mahkeme tarafından verilen alacağın tahsiline dair kararı temyiz eden borclu tarafın , icra işlemlerinin durdurulması için yargıtay’dan talep etmesi mümkün olan; karşılığında tüm dosya alacağını icra veznesine teminat olarak yatırmayı gerektiren , teminat bedeli icra dosyasına yatırıldığı vakit yerel mahkeme kararı gelinceye kadar icra işlemlerini durduran karar. |
Tatbik | uygulamak |
Takyit | söz konusu taşınmaz mal üzerinde var olan kısıtlama |
Teşri | Yasama |
teşbih | benzetmek |
teselsul karinesi | iki veya daha fazla kişi ticari işlerde borç altına girmiş ise , borcun tamamından her birinin sorumlu olma hali |
Tevziat | Dağıtmalar,üleştirmeler |
takbih | Çirkin görme, beğenmeme. Kınama |
Tilâvet | Kuran’ı yüksek sesle, güzel ve yöntemince okuma. |
Tröst | Aynı alanda iş yapan çeşitli ortaklıkların pay belgitlerinin bir ortaklıkça elde edilmesi ve yönetimlerinin bu ortaklığı yöneten gruba aktarılmasıyla oluşan, tekelci anamalcılığa özgü bir ortaklıklar birlik |
Teşhir | Gösterme,sergileme |
Tahrik | harekete geçirme,kımıldatma |
TEKÂSÜL | Üşenmek. Gevşeklik. İhtimamsız davranmak. Tembellik. |
Temevvüç | Dalgalanmak, çalkalanmak. |
TANIK | Davacı veya davalı olmadığı hâlde duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit. |
Tevellüt | Doğum tarihi |
Tebliğ | Bildirmek haber vermek |
Tekit | Belirli süre zarfında cevap alınamaması halinde tekrar yazı yazarak cevap istenmesi . |
termin | belirli zaman, randevu |
tecil | Erteleme. |
tavik | Geciktirme, erteleme |
Töhmet | Birine isnat olunan suç; işlenildiği sanılan, fakat henüz aydınlanmamış olan suç, suçlama. |
Tasfiye | Bir ticaret kuruluşunun batması, kapanması gibi nedenlerle hesapların kesilerek ortada kalan maldan ve paradan alacaklılara paylarına düşen miktarın verilmesi işlemi. |
Tehiri İcra | İcranın Geri Bırakılması |
Tefhim | Mahkeme tarafından verilen kararın, duruşmadan hazır bulunan tarafa veya taraflara hakim tarafından sözle bildirilmesi. |
Tezkiye | Temize çıkarma, aklama. |
Tafsilat | Ayrıntılı bir şekilde, detayları da ortaya konulmuş açıklama |
Tezyid | Artırma, miktarca çoğalma, ziyadeleşme |
Terviç | Bir düşünceyi tutma, destekleme |
Tahrif | Bozmak, aslını değiştirerek yozlaştırmak. |
Tecelli | belirmek, ortaya çıkmak, görünmek; belirti, görüntü |
Tevkifhane | Tutukevi |
Tetkikat | İncelemek, araştırmak |
Talimatname | Yönetmelik |
Terahi | Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek çekinmeyi gerektiren sebep veya durum, rezerv, ihtiraz. Savcının yasada yazılı yetkilerine dayanarak, tüze işlerinden dolayı kendilerinden bir işin yapılmasını istediği devlet görevlilerinin, işten kaçınmaları ve görevlilerin görevlerini yapmakta olumsuz davranmaları. |
Tensip Zaptı | Açılmış olan davaya ilişkin olarak, davayı incelemekte olan mahkeme tarafından yürütülecek olan inceleme faaliyetlerine ilişkin saptama ve hükümleri barındıran, bir çeşit yol haritasıdır. |
Tevhit | Birleştirme |
Teknokrat | 1.Yönetimde ve ekonomide uzmanlığı nedeniyle devlet yönetiminde söz sahibi bulunan, uzmanlığı kuramdan çok tekniğe, uygulamaya dayanan, ekonomik ve yönetimsel düzeneklerin işletiminde insan öğesini her zaman yeterince göz önünde bulundurmayan üst düzey devlet görevlisi. |
tenasüb | uygunluk, orantı. |
teşkilat-ı esasi | anayasa |
Tevali | 1. Arası kesilmeksizin sürme. 2. Art arda gelme, ardı arası kesilmeme, sürüp gitme. |
Tehir-i İcra | İcranın Geri Bırakılması |
taksimat | Bölüştürmeler; bölümleme |
Tasvip Etmek | Bir düşüncenin ya da davranışın doğru, uygun, yerinde olduğunu belirtmek, onu uygun bulmak, onamak, onaylamak. |
Törebilim | Iyi, kötü, yarar gibi sorunları inceleyen, töresel bir davranış yasası geliştiren, ahlak ve onun ilkeleriyle uğraşan felsefe kolu. |
Tevil Yollu İkrar | Kaçamaklı ikrar; şüpheli veya sanığın suçlama konusu vakıanın kendisi tarafından işlendiğini dolaylı bir şekilde kabul etmesidir. |
Tadadi | birer birer söylemek, saylamak; örnek olarak sıralamak |
Tegayyür | Değişmek, başka bir hale geçmek |
Tedhiş | Yıldırı, terör, terörize etme, şiddet içerikli korku yayma |
Teyide Muhtaç | Henüz doğrulanmamış |
Tensip Zaptı | Davanın açıldığı mahkemenin ilk duruşmadan önce, duruşmaya kadar yapılacak iş ve işlemleri belirlemek için tuttuğu bir tutanaktır. |
Telakki | Anlayış, görüş |
Teffi taauf | Anlaşılır ve tarif edilir |
Tevali etmek | Arkası gelmek, sürüp gitmek. |
Taammüt | Bir işi ya da suçu bilerek, tasarlayarak yapma, işleme. |
Tasfiye | 1.Katışıksız bir duruma getirme, arıtma, temizleme. 2.Bir ticaret kuruluşunun batması, kapanması gibi nedenlerle hesapların kesilerek ortada kalan maldan ve paradan alacaklılara paylarına düşen miktarın verilmesi işlemi. |
Tevellüt | Doğma, doğum |
Tefrit | Herhangi bir konuda geride kalma , yeterli olmama durumu ‘ dur. |
Tabâbet | 1.doktorluk, hekimlik. 2.hekimlik bilimi, tıp. |
Tekamül | 1.olgunlaşma, olgunluk. 2. gelişim, gelişme, evrim. |
Teselsül Karinesi | Birden çok kişinin ticari sayılan bir iş dolayısıyla bir kimseye karşı borçlanmaları halinde bunlar arasında var olduğu kabul edilen zincirleme sorumluluktur. Bu borçluların her biri söz konusu borçtan dolayı müteselsilen sorumlu olurlar. |
Tebellüğ Etmek | Kendisine gönderilen resmi bir belgeyi bildirimi imza karşılığı aldığını kabul etmek |
Teberru | Bir malın karşılıksız olarak verilmesi. Mecburiyet olmadığı hâlde birisine bir malı vermek. |
tagayyür | başkalaşma,değişim,yeni bir hal alma |
temdit | uzatma,devam ettirme |
Tahdit | Sınırlı, belirli bir sayıda ya da çerçeve ile belirtme |
Tasdik | Doğrulama, onaylama. Var olan bir işlemin yetkili resmi veya özel kurum ya da gerçek veya tüzel kişi tarafından onaylanması. |
Tecavüz | 1.Ötesine geçme, sınırı aşma 2.Saldırı |
tasaddi | Teşebbüs etme, sataşma |
Tam Ehliyetli | Ayırt etme gücüne sahip, ergin olan ve kısıtlı olmayan fiil ehliyetinin tüm koşullarına sahip kişileri ifade eder. |
Tam Ehliyetsiz | Fiil ehliyeti hiç olmayan kişilerdir. Ayırt etme gücünden yoksundur. |
Tahkim | Tarafların, aralarındaki hukuki ilişkiden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünü, ya yasal bir zorunluluk ya da anlaşmak suretiyle Devlet mahkemeleri yerine, hakem olarak nitelendirilen kişi veya kişilere bırakmalarına denir. |
tahdîdî | Sınırlı, belirtilen sayıda. Numerus clausus. |
Uhde | Görev; birinin yapmakla yükümlü olduğu iş; bir işin yapılacağına söz verme |
Uhdesinde | Üzerinde; sorumluluğunda |
Ulak | Haberci; haber götürücü |
Umran | Bayındır |
Umranî | Bayındırlıkla ilgili; imarlı hale getirme |
Umur | Işler |
Urup | Arşının sekizde biri |
Usul | Şekle ilişkin. |
UYARMA | İkaz, ikaz etme, dikkatini çekme. Bir tür idârî disiplin cezasıdır |
Uygulama imar plânı | Onaylı halihazır haritalar üzerinde, varsa kadastral durumu işlenmiş olarak, nazım imar plân esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzeni, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama plânlarına esas olacak u |
Uyrukluk | Şahısları veya şeyleri devlete bağlayan hukuki ve siyasi bağdır. |
Uzatılmış mal ortaklığı | Evlilik birliğinin, eşlerden birinin ölümüyle son bulması halinde, sağ kalan eşin, ölen eşin çocuklarıyla birlikte devam ettirdiği mal ortaklığı rejimi. |
uzlaşma | Anlaşma, bir ihtilafın sona erdirilmesi, sulhlaşma, sulh olma. |
Ukud | Karşılıklı anlaşılan şeyler, şartlar, sözleşme |
Usuli Müktesep Hak | Usuli kazanılmış hak, görülmekte olan bir davada taraflardan birinin ya da mahkemenin yapmış olduğu bir usul işlemi ile yanlardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka usule ilişkin kazanılmış hak denilmektedir. |
ukubat | İslâm ceza hukuku |
Uyuşmazlık | İki tarafın bir konu üzerinde farklı görüşlere sahip olmasından ortaya çıkan anlaşmazlık. |
usül | bir kimsenin kendisinden geriye doğru kan bağı olan kimseler, ana, baba, dedeleri ve nineleri., yukarıya doğru devam eden üst soy hısımlar |
Üçüncü şahıs | Bir sözleşmenin, davanın veya icra takibinin taraflarından olmayan kişi. |
Üst hakkı | Taşınmaz malikinin, bir başkasına, arsasının üstünde ya da altında inşaat yapma veya mevcut inşaatı koruma (ona sahip olma) yetkisi verdiği irtifak hakkı. |
Ücret-i Vekalet | Emeği karşılığı avukata ödenen vekalet ücreti. |
Üst Soy- Alt Soy Kan Hısımlığı | Ebeveyn- çocuk ilişkisine bağlı hısımlıktır. Anne, baba üst soy iken, çocuk ve torun alt soydur. |
Vabeste | Bağlı |
vade | Belirlenen süre, borcun ödeme zamanı, ifa zamanı. Ecel, ölüm, ölüm olayı. |
Vakfiye | Vakfedenin vakfa ilişkin bildirimini ve hakimin tescilini kapsayan belge |
vakıa | Olay, gerçek, olgu. Vuku’: Düşüş. Başa gelen, çatan büyük iş. |
Vakıf | Tesis; başlı başına bir varlığı bulunmak üzere bir malın belirli amaca tahsisi |
VÂKİ | vuku bulan,olan,olmuş. |
VALÖR | Bankacılıkta, faizin fiili olarak hesabına esas alınan tarihe VALÖR denir. Bankadan çekilen para için aynı günün, yatırılan para için tahsil edilen tarihi izleyen ilk iş günü VALÖR olarak kabul edelir. |
Varaka | Belge; yazılı kağıt |
Varant | Rehin senedi; umumi mağazaya tevdi edilen mallara ve tahıla ilişkin rehin hakkını gösteren ve bu mallar üzerinde herhangi bir alacaklı yararına bu hakkın yaratılmasını sağlayan senet |
vareste | Kurtulma, kurtulan, yoksun tutma, ilişiğinin kalmaması. Mahkemedeki duruşmalara gelme mecburiyetinin kalmaması. |
Varîd | Gelen; vasıl olan; gerçek olan; varolan |
Vâridât | Gelirler; devlet(kamu)gelirleri |
Vâris | Mirasçı |
VARİT | Gelen, bir yere ulaşan, meydana gelen, ortaya çıkan. |
Vasıl olmak | Ulaşmak, erişmek |
Vasi | Kanunun öngördüğü durumlarda, küçük veya kısıtlı kişilerin haklarını korumak üzere mahkeme tarafından atanan kanuni temsilci. |
Vatandaşlık | Bir hakiki şahsı bir devlete bağlayan hukuki bağdır. |
Vaz’ | Koyma; konulma (yürürlüğe koyma) |
Vazıyed etme | Bir şeye veya bir işe el koyma |
Vaziyet | Durum; hal |
Vecîbe | Borç |
Veçhile | (bu) yönden; böylece; uyarınca |
veda | Ayrılma, allah’a ısmarladık deme, bırakma, sonverme. |
Vedia | Saklama |
Vefa hakkı | Hak sahibine, sattığı şeyin mülkiyetinin kararlaştırılan bedel karşılığında tekrar kendisine devrini, tek taraflı irade beyanı ile isteme yetkisi veren hak |
Vehle | Öncesi; baş tarafı; dakika; an |
Vehle-i ûlâ | Ilk başlangıç; birdenbire |
vekâlet | Vekillikte bulunma, birisini temsil etme. Başkası nâm ve hesabına bir sözleşmeyle temsil eden kimse. Bakanlık, nâzırlık, icra organında görev alan ve belli işleri yürüten kişinin makamı. Bk md. 386 vd. |
Vekalet Sözleşmesi | Kişinin, bedelli veya bedelsiz olarak, bir işi yürütmeyi veya yerine getirmeyi başkası adına üstlendiği sözleşme. |
vekaletname | Vekil bırakanın vekiline yazılı olarak verdiği temsil belgesi. Genelde noterlerce düzenlenen ve hangi konularda ne şekilde müvekkili temsil edeceğini gösteren yazılı belge. |
vekil | Nâzır, bakan. Bir kimseyi vekâlet sözleşmesi ile temsil eden. Başkası nam ve hesabına hareket eden ve bir kısım işler yapan. |
Velayet | Ana ve/veya babanın, reşit olmamış çocukları üzerindeki (kanundan doğan) eğitim ve terbiye hak ve yetkisi. |
veled | Çocuk, erkek veya kız çocuğu için kullanılır. Halk arasında çoğu kez erkek çocuğu içindir. |
Velev | Olsa bile; hatta; ister; isterse |
Veli | Velayet hakkına sahip bulunan ana ve/veya baba. |
veraset | Mirasçı olma, soya çekim, bir kimsenin kendi atasına çekmesi. |
veraset ilamı | Ölen bir kimsenin mallarına kimlerin ne miktar ve ne nisbetle mirasçı olacağını gösteren mahkeme kararı. |
veraset ve intikal vergisi | Ölenin vârislerine kalan mal ve paradan alınan vergi |
Verese | Mirasçılar |
Vergi ziyaı | Vergi kaybı. Vergi mükelleflerinin, işlemlerde yaptıkları eksiklikler ve gecikmeler sebebiyle vergi kaybına neden olması, vergi kaçırmaya girişmesi. |
Vergide adalet ilkesi | Herkesin mali gücüne göre vergiye tabi tutulmasıdır |
Vesait | Vasıtalar; araçlar |
Vesayet | Küçük veya kısıtlıların haklarının korunması amacıyla özel hukuk tarafından düzenlenen ve bir kamu hizmeti niteliğini taşıyan kurum. |
Vezâif | Vazifeler; görevler |
Vicahî | Yüze karşı; tarafın yüzüne karşı |
Vikaye | Koruma |
voli | Balıkçının bir yere, denize balık ağı sermesi. Buraları kamunun ortak yerleridir. Balık ağının serpildiği yerler. Kısa yoldan kâr ve kazanç sağlama. |
Vuku bulmak | Olmak; oluşmak; meydana gelmek |
Vücut bulmak | Doğmak; yapılmış olma |
Vaki (vâki) | Bir şeyi ıslah edip düzene sokmak, himaye etmek, bir şeyi korumak, görüp gözetmek |
Veçhe | Yön, taraf |
Veto | Bir yetkinin, bir yasanın, bir kararın yürürlüğe girmesine karşı çıkma hakkı. Reddetme |
Vasiyet | Kişinin sağlığında tek taraflı irade açıklaması ile yaptığı ölüme bağlı tasarruf |
Vezaif | Vazifeler |
Vakar | Ağırbaşlılık,kişinin bulunduğu makamına uygun bir ciddiyet göstermesi. |
Vürud | Vârid Olma, Gelme, Bir Evrakın Varması Gereken Yere Ulaşması, Gelmesi |
vaveyla | çığlık , feryat, bağırış |
Vakf | Tecvidde, durmak ve durdurmak mânalarına gelerek, nefesle beraber sesin kesilmesine denir. Yâni: Kur’an-ı Kerimi tilâvet ederken herhangi bir kelime üzerinde bir müddet sesi kesip, nefes alarak dinlenme halidir |
Vukuat-ı mahal | olay yeri |
Vazıülyed | 1.Bir şeye veya bir işe el koyan kimse. 2.Bir şeyi elinde bulunduran kimse. |
Vakıf senedi | Vakfın adı, amacı, bu amaca özgülenen mal ve haklar, vakfın örgütlenme ve yönetim şekli ile yerleşim yerinin yazılı olduğu belge. |
Vergi Tarhı | Vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibariyle tespit eden idari muameledir. |
Verginin Tahakkuku | Tarh ve tebliğ edilen bir verginin ödenmesi gereken bir safhaya gelmesidir. |
Verginin Tahsili | Kanuna uygun surette ödenmesidir. |
Vergi Mükellefi | Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişidir. |
Vergi Sorumlusu | Verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir. |
Verginin İdarece Tarhı | Mükelleflerin verginin tarhı için vergi kanunları ile muayyen zamanlarda müracaat etmemeleri veya aynı kanunlarla kendilerine tahmil edilen mecburiyetleri yerine getirmemeleri sebebiyle zamanında tarh edilemiyen verginin kanunen belli matrahlar üzerinden idarece tarh edilmesidir. |
Vergide Usulsüzlük | Vergi kanunlarının şekle ve usule müteallik hükümlerine riayet edilmemesidir. |
victimiloji | Mağduroloji, suçları mağdurun bakış açısından inceleyen, kriminoloji içindeki disiplindir. |
Vergi ziyai | Mükellef veya sorumlu tarafından görevlerin yerine getirilmemesi nedeniyle, verginin hiç tahakkuk etmemesi, zamanında tahakkuk etmemesi, eksik tahakkuk etmesi veya verginin haksız yere geri ödenmesine neden olunmasıdır. |
Vuzuha kavuşmak | Açıklığa kavuşmak |
Vicahi | Yüz yüze olan veya yapılan |
Vaid | İleride gerçekleştirilecek bir şeye dair söz vermek |
vacibürriaye | Bağlayıcı, riayet edilmesi (uyulması) zorunlu |
vedia | Bir kimseye, bir şeyin korunması ve gereğinde geri verilmesi için bırakılan eşya, emanet. |
Yabancı | Bir devletin ülkesinde oturan ve o devletin uyruğunu iddia etmek hakkı olmayan kimselerdir. |
Yalamuk | Çam ağacının reçineli kabuğu; soymuk |
Yapı | imar hukukunda karada ve suda, sürekli veya geçici, resmî veya özel yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve hareketli tesisler |
Yapı alacaklısı ipoteği | Bir yapıyı yapanların, o yapıdan doğan alacaklarını teminat altına almak için koydurdukları gayrimenkul rehni |
Yapı kullanma izni | Iskân belgesi |
Yapı malikinin sorumluluğu | Bir binanın veya diğer yapı eseri malikinin, bunların çürük yapılmasından veya korunmasındaki kusurundan dolayı sorumlu tutulması |
Yapı ruhsatı | Inşaat izni; inşaat ruhsatı |
Yargı | Hukuk kurallarının bağımsız ve tarafsız mahkemelerce belli bir olaya uygulanmasıdır. |
yargıç | hakim |
YARGITAY | Temyiz mahkemesi, bir üst derece mahkemesidir. Hukuk ve ceza mahkemelerinden verilen kararların denetim mercii. Hukuk ve cezâ dairelerinden oluşur. Her daire bir başkan ve en az dört üyeden ibârettir. Askerî ceza yargısında ise bu mahkeme askerî yargıtay |
Yayla | Çevresi dik bayırlarla çevrili, düz ve yüksek yer; genellikle yüksek platolarda yer alan, insanların serinlemek ve hayvanlarını otlatmak için yaz aylarında gidip kaldıkları yer |
Yaylak | Bir veya birkaç köy ya da beldeye, ayrı ayrı veya ortak olarak, yaz mevsimini geçirmeleri ve hayvanlarını otlatmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılagelen arazi. hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer; otlak |
Yed | El ;elinde bulundurma |
Yed’i istirdat | Mal üzerindeki yitirlmiş egemenliği, tasarruf gücünü geri almak, yeniden ele geçirmek |
Yediemin | Uyuşmazlık konusu şeyin saklanması ve idaresi kendisine verilen kişi; güvenilir kişi; yediadl |
yeknesak | HER TARAFI DÜZ, TEK DÜZE, BİR İHTİLAF VE PÜRÜZ BULUNMAYAN YAPI TEK DÜZEN, BİR PARÇA HALİNDE OLUP KARIŞIK OLMAYAN. |
Yekûn | Toplam |
Yeni arazi teşekkülü | Kimsenin mülkiyetinde olmayan yerlerde birikme, dolma, kayma ya da kamunun malı olan akarsuların yatak veya seviyelerinin değişmesi gibi olaylarla oluşan toprak parçası. |
Yeniden değerleme | Vergi matrahının hesaplanmasıyla ilgili ekonomik kıymetlerin takdir ve tespiti; paranın değer kaybı gözönüne alınarak, bilançolardaki stoklar, sabit varlıklar gibi kalemlerde düzeltmeler yapılması. |
Yerleşme alanı | Imar Plânı sınırı içindeki yerleşik ve gelişme alanlarının tümü |
Yeşil alan | Şehir imar plânlarında toplumun yararlanması için ayrılan ve üzerinde inşaat yapılması mümkün olmayan ve ileride veya şimdiden park, çocuk parkı vb. hizmet alanı olarak ayrılmış alan |
Yokluk | Keen-lem-yekûn, sanki hiç olmamış. Mutlak butlan. Bir çeşit yaptırım türüdür. Emredici kurallara uymama durumunda bir kısım işlemlerin geçerli kabul edilmemesi. Meselâ resmî nikâhla evlenmeme, tapulu gayrı menkûlün el senediyle satışı gibi. |
Yönetim planı | Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre anagayrimenkulün yönetimini düzenleyici hükümler içeren ve bütün kat maliklerini bağlayan sözleşme |
yürürlük | Mer’iyet, tatbikâta girme. Bir kanunun yayımından sonra pratiğe konulması. Bu da ya belirtilen tarihte olur ya da yayımından 45 gün sonra. |
Yan Soy Hısımlığı | Biri diğerinden gelmeyip de, ortak bir kökten gelenlerdir. Kardeş, dayı, amca, hala vs. yarı soy hısımlarıdır. |
yalan | gerçek olmayan uydurma söz |
Yandal | Yandal eğitim, üniversitenin bir lisans programına kayıtlı olan bir öğrencinin, bilgisini artırmak amacıyla ikinci bir lisans programından ders almasıdır. |
Yayım | Kitap, gazete vb. okunacak şeylerin basılıp dağıtılması, neşir.Yayma işi. |
Yayın | Basılıp satışa çıkarılan kitap, gazete vb., neşriyat |
yazanak | rapor |
Yed-i emin | Uyuşmazlık konusu şeyin saklanması ve idaresi kendisine verilen kişi; güvenilir kişi; yediadl |
Yetkinlik Belgesi | Ruhsat |
Yönetmelik | Anayasanın 123. maddesinde tarif edildiği şekliyle; Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını ilgilendiren konularda, kanunlara ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine aykırı olmamak koşuluyla çıkardıkları yazılı hukuk kurallarıdır. |
Yerindelik Denetimi | Üst bir birimin altta bulunan bir birimin yapmış olduğu eylem ve işlemlerin yerinde olup olmadığına karar vermesidir. |
Yafta | Üzerine asıldığı veya yapıştırıldığı şeylerle ilgili bir bilgi veren yazılı kâğıt parçası |
yedinde olmak | Tasarruf etme yetkisinde olmak |
Zabıt defteri | Eski hukukta, tapu sicili gibi kullanılan defter. |
Zabıtname | Tutanak |
Zahir | Açık |
Zâhire | Yiyecek; gerektiği zaman harcanmak üzere ambarda saklanan hubûbat |
Zâhirî | Görünen; görünüşte |
Zail | Zeval bulma; bitme |
Zamanaşımı | Kanunda öngörülen ve belirli koşullar altında geçmekle, bir hakkın kazanılmasını, kaybedilmesini veya bir yükümlülükten kurtulmayı sağlayan süre. |
Zamin | Bir şeyi tazmin eden; kefil |
zanlı | sanık, şüpheli |
zayi | KAYIP, YİTİK. ÇOĞULU ZÂYİÂTDIR. YİTİKLER, YOK OLANLAR, KAYBOLANLAR ‘ |
Zevâid (zevait) | Vakıfta gelirin dağıtılmasından sonra geri kalan |
Zeval | Son; bitim; nihayet; yok olma |
Zevciyyet | Kocalık,karılık; karı-kocalık; eşlik |
zeyil name | Ek yazı, bir belgenin eki ve açıklaması niteliğindeki yazı. |
Zımnında | Dolayısıyla; için; olarak |
Zımnî | Üstü kapalı; açık olmayan |
Zikretmek | Anmak; anılmak; bildirmek; belirtmek |
zillyetlik | Sahibi olsun ya da olmasın, bir malı elinde bulunduran veya kullanan kişi. |
Zilyet | Bir şeyi fiilen elinde bulunduran kişi; bir şeyde tasarrufta bulunan kişi; elmen |
Zilyetlik | Bir şey üzerinde fiili hakimiyet veya bi eşyayı fiili hakimiyet ve kudret alanı içinde bulundurma demektir. |
Zinhar | Sakın, asla |
Ziyade | Fazla; çok; aşırı |
Zuhur | Ortaya çıkma, görünme, belirme, baş gösterme, meydana çıkma. |
Zuhur etmek | Ortaya çıkmak; doğmak |
Zürriyet | Bireyin neslinden gelenler |
Zaman-i rücu | Cayma akçesi, Pismanlik akçesi; Sözlesenlerden birinin sözlesmeden caymasi halinde diger tarafin alikoyma hakkina sahip oldugu miktar |
Zuhulen | sehven, yanlışlıkla, hata sonucu |
Zarar-ı Has | Genel zarar |
Zimmet | Temellük mal edinme. Kurum ve kuruluşlarda çalışanlara veya para işleri ile uğraşan görevliye imza karşılığı teslim edilen para veya eşya. Bir kimsenin yasal olmayan yollardan üzerine geçirip ödemeye zorunlu olduğu para. Bir ticaret kuruluşunun borçlarının tümü |
Zaruret | Gereklilik, zorunluluk, sıkıntı |
Zımni | Açıktan olmayarak, dolaylı anlatım. |
Zilyedlik | Bir şey üzerindeki fiili hakimiyet. |
zaviye | Köşe, Anlayış, görüş, bakış açısı |
Zannetmek | Sanmak, tahmini bilgilere dayalı olan görüşler. |
Zina | Zina Bekar Biri İle Veya Evli Biri İle Girilen İlişki. |
ZABIT KÂTİBİ | Mahkemelerde duruşma zabıtlarını tutmak ve öteki yazı işlerini yürütmekle görevli adliye memuru. |
Zecrî | Zorlayıcı, zorlayan, yasaklayan |
zihni kayıt | bir kimsenin bilerek ve isteyerek, asıl iradesiyle uyuşmayan bir beyanda bulunması |
Zımnen | Üstü kapalı bir biçimde, dolaylı olarak |
Zillet | hor görülme, horlanma, aşağılanma, alçalma. |
Zabıt katibi | Adliyelerde, mahkemelerde veya diğer yargı kurumlarında çalışan bir kamu görevlisidir. Temel görevi, duruşma salonunda yapılan konuşmaları ve alınan kararları yazmak, tutanakları düzenlemek, evrakları takip etmek ve diğer yazılı işleri yerine getirmektir. |
Zinhâr | Sakın,asla |
Zıya | Kaybolma, yok olma, bir şeyin elden çıkması |
zecri | Zorlayıcı, zorlayan, yasaklayan |
Âhir | Son; sondaki; en son; en sondaki |
Âkideyn | Her akitte akdi yapan iki taraf |
Âkidîn | Sözleşenler; sözleşme yapanlar |
Âkit | Bir işi karşılıklı olarak kararlaştırıp üstlerine alan taraflardan her biri; sözleşme veya mukavele yapan |
Âmil | Yapan; etken; etmen; sebep; faktör |
Âmir | Emreden; buyuran; bir memurun vazife bakımından büyüğü; bir fiili yapmaya veya yapmamaya zorlayan, buna gücü yeten |
Âmm | Genel; umumi; herkese ait |
Âmme hükmî şahsiyeti | Kamu tüzel kişiliği |
Ânif’ül-beyan | Az önce beyan olunan, bildirilen |
Âra | Reyler; oylar |
Âri | Boş; çıplak; soyut; arınmış; yüksüz |
Âriyet | Ödünç; eğreti; ödünç sözleşmesi |
Âtî | Gelecek; gelen (kişi veya şey); gelecek zaman; istikbal |
Âzâ | Uzuvlar; üyeler; organlar |
Âzâde | Serbest; hür; özgür |
Âdab | Edeb’in çoğuludur. Terbiye, güzel ahlak, iyi davranış. Usul, Erkan, Tarz |
Âriyeten | Emaneten |
Ârif | Anlayışlı, sezgili |
Âlude | Bulaşmış, karışmış |
Âlikadr | Kıymeti yüksek |
Âlicenab | Yüksek ahlaklı |
Âlemsümul | Dünya çağında |
Âdi Kefalet | Borçlar kanununda esas olan adi kefalet sözleşmeleridir. Adi kefalet sözleşmelerinde esas olan, alacaklının öncelikle esas borçluya takip yapmasıdır. Bu takip sonucunda borcun karşılığı alınamazsa kefile gidilmektedir. |
Âlâm | Elemler, kederler, üzüntüler |
Îrâd | Gelir; gelir getiren yapı; söyleme, getirme |